5. Berbat Hayatlar

17K 596 139
                                    

"Nasıl istediniz Cesur Bey? Ben bu eve geleceğim, Dolunay'ı emzireceğim ve bir daha hiç ağlamayacak mı?" Öfkeyle valizimi alıp dolabın içine geri soktum kızlar görmesin diye. Bunu yaparken ses çıkarmamaya da özen gösterdim.

"Siz bir hayal dünyasında yaşıyordunuz bu ise hayatın gerçekleri. Alışsanız iyi olur."

Alnını kaşıdı. Yorgunluktan olduğunu düşündüğüm alnındaki kırışıklıkları daha çok belirginleşmişti. İnce hırkalarımdan birini Dolunay'ın üzerine örttüm.

"Haklısın. Sana fazla yüklendim." Bir eli belinde diğer eli saçlarındaydı.

"Bunu fark etmenize sevindim ama artık çok geç."
Baş ucumda yanan iki lambadan birini kapattım.

"Gidiyor musun gerçekten?"

"Bunu gerçekten soruyor musunuz? Bu eve ait olmadığımı gayet açık belirttiniz zaten. Resmen kovdunuz beni! Neden? Dolunay ağladı diye."

"Özür dilerim. Ben sinirle..."

"Sinirle ne!" Sessizce tısladım.

Sakinleşmem için elini uzattı.
"Dışarıda biraz konuşalım."

"Konuşacak bir şeyimiz kalmadı."
Odanın içinde deli gibi bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyordum.

"Lütfen. Bade. Lütfen."

Sessiz kaldım. Aksi gibi çıt sesine uyanan Dolunay sanki bize izin veriyormuş gibi mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu.

Gitmek yerine hala tepemde dilikince ondan önce dışarı çıkıp aynı katta bulunan kış bahçesindeki oturma grubunun olduğu yere geçtim. Kollarımı göğsümde birleştirip dudaklarımı kemiriyordum. Gelsin bakalım ne konuşacakmış duyalım.

Kısa bir süre sonra elinde şeffaf bir kutuyla yanıma geldi. Hiçbir şey konuşmadan kutunun içerisinden merhem ve yara bandı çıkardı.

Elime dokunacağı sırada "Gerek yok. Kanamıyor." dedim ve elindeki malzemeleri ittim. Bana sabır diliyormuş gibi bakıyordu.

"Acıya ne kadar dayanıklı olduğunu biliyorum. Sadece izin verirsen bu defa ben yapmak istiyorum."

"Vermiyorum. İzin vermiyorum."

Beni dinlemeden elindeki yara bandını açtı.

Şaşkınlıkla kafamı sallayıp kollarımı göğsümde kavuşturdum ve geriye yaslandım.

Nazikçe ayağımı tutunca irkilip geri çektim. Yeniden ayağımı tuttu. Kesiğe biraz merhem sürdü. Sızısı içime işlese de bunu pek belli etmedim. Fakat o yine de ayağıma üfleyerek acımı sakinleştirmeye çalıştı. İçimdeki annelik hormonuyla kalbim ona merhamet duymaya başladı.

"Biraz canını yakabilir."

"Canımı yakan bu olsa keşke." diye mırıldandım. Gözlerime baktı. Gözlerinin içinde anlamlandıramadığım bir şey vardı. Bu kadar kaba olmasına rağmen yine de etkileyici olan bir şey.

Sıra elime geldiğinde onun da avucunun içindeki ve üzerindeki sıyrıklar dikkatimi çekti.

"Elinize ne oldu?" dedim hayretle.

"Yok bir şey." Saklamaya çalışmadı. Elimdeki kesiğe merhem sürmeye devam etti.

Hala elini takip ediyordum. Sonra bir anda aklım başıma geldi ve ciddi bir konuşma için aklımdaki cümleleri sıraladım.

"Kabul ediyorum. Ben beceriksizin tekiyim. Kızınıza da iyi bir süt anne olamıyorum. Bana da kendinize de zarar vermenize gerek yok. En iyisi dediğiniz gibi bu işi burada bitirelim. Mutlaka çocuğunuza bakacak daha iyi birini bulursunuz."

Görevimiz MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin