11. Zil

7K 304 2
                                    

Kolyeyi taktıktan sonra boynuma ıslak bir öpücük bıraktı. İrkilip keyifsizce kıpırdandım. Sanki onu aldatıyormuşum gibi tiksinti verici bir his tüm ruhumu yağ gibi kapladı.

Güçlükle yeniden inşa ettiğim pembe gökyüzüm Atilla'nın aramasıyla deprem misali içimdeki alacakaranlıkla karıştı. Hayal ettiğim yüzlerce yıldız teker teker kayıyor ve ben bir hiçliğe doğru yuvarlanıyordum.

Ölen kızımı ne çabuk unutup normal bir hayata dönmeyi başardığımı sorgulamaya başladım. Düşündükçe de kendimden nefret ediyordum. Mutlu olmak yakışmıyordu bana.

"Bade sana bir şey olmuş." Omuzlarımdan tutup bana baktı.

Kaçamak bakışlarla ona karşılık verdim.
"Hediye çok anlamlı ve çok güzel. Ne kadar teşekkür etsem az."

"Konuyu değiştirme. Anlat hadi. Ne oldu?"

"Sonra konuşalım mı? Şu an yalnız kalsam daha iyi."

Gözlerine çaresizlikle bakıp yeniden ağlamaya başladım.

"Seni bu halde bırakamam." dedi korkuyla gözlerime bakarak.

"Lütfen. Gerçekten şu an tek isteğim yalnız kalmak. Buna çok ihtiyacım var."

Kendimi odama atıp kapıyı kapattığım an hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. On günlük bastırdığım duygular bir anda al aşağı etmişti beni.

Sanki biri gözümü bağlamış, nerede olduğumu, ne yaptığımı, kimle olduğumu bilmiyorken bir anda gözlerimin açılmasıyla birlikte bu yeni dünyayı keşfeder olmuştum.

Canım kızım, ilk göz ağrım yanımda bile yokken benim burada ne işim olduğunu düşünmeye başladığım anda karşımdaki her şey yabancı gibi gelmeye başladı.

Bu oda, birbirinden tatlı bu çocuklar, dışarıda benim için endişelenen adam.... Kalbimdeki o tuhaf boşluk canımı öylesine çok yakıyordu ki nefes alamıyordum.

Kapının arkasından kalkıp sallanan koltuğa geçtim. Telefonuma baktım. Az önce onun aradığına bile inanmak öyle zordu ki. Söylediği sözler... Beni, yüreğimi darmadağın etmişti.

Telefonu açmak istemiyordum. Üç maymunu oynamak daha kolay geliyordu. Fakat benden haber alamadığında ne denli pisleşeceğini çok iyi bildiğimden ona mesajla had bildirmeye karar verdim.

Yine de kızımın öldüğünü ona nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Bunu kendime itiraf etmek bile benim için o kadar zor ki.

İstemeye istemeye telefonu açtım. Kalbim panikle attı. Telefonu açar açmaz mesaj geldi. Onun numarasının otuz üç kere beni aradığıyla ilgili bilgi veriyordu operatör.

Daha çok panik yaptım. O sırada yeniden aradı. Meşgule atıp mesajlara girdim.

'Beni arama.'

'Sana ulaşmaya çalıştım. Defalarca aradım. Yine her zamanki gibi kendi dünyan benden, bizden daha önemliydi senin için.'

Her mesajda yeniden aradı. Israrla cevaplamadım. Gözlerim yaşlı mesaj yazmaya devam ediyordum.

'Bebeğimiz öldü. On sekiz gün önce. Doğum sırasında. İsmi Melek. Eğer görmek istersen -nereye defnettiğimizi- Fatih sana yardımcı olur. Onunla iletişime geçebilirsin.'

Aradan bir an dan daha kısa bir zaman geçmişti ki ve yeniden aradı. Ben meşgule attıkça aramaya devam etti.

'Bade, aç şu telefonu!'

Mesajı bile kalbimi boğmaya yetiyordu. Yeniden aradı. Yine meşgule attım. Hemen sonra hüngür hüngür ağlamaya devam ettim. Sesim çıkmasın diye ağzımı kapatsam da iç çekişlerimin duyulmasına engel olamıyordum.

Görevimiz MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin