Onu bu derece korkunç bir şey yapacak hale getiren şey neydi bilmiyorum. Bana beslediği o büyük hisler mi yoksa Cesur'a karşı oynadığı o büyük hırsı mı?
Oysa ne çok severdik birbirimizi, harika zamanlarımız vardı sevgiyle yad edeceğimiz. Onun sayesinde ilk sevgiyi, aşkı, mutluluğu tatmıştım. Beni kandırdığını, sakladıklarını bilmeden çok sevmiştim onu. Bir kadının yaşayabileceği tüm romantik şeyleri ilk onunla yaşamıştım.
Şimdi bunu ona unutturan şey benim hislerimin değişmesi miydi yoksa birilerinin dolduruşuna gelmesi mi emin değilim. Bana yaptığı onca şeyden sonra tüm bu hataların bedelini ödeyen neden hep ben oluyordum bunu da bilmiyorum. Üstelik daha açığa çıkmayan sırlar, çözmem gereken yeni gizemler vardı.
Cesur'a bakarken göz bebeklerim titredi. Nasıl da çaresiz, nasıl da telaşlı ve panik halindeydi.
Onunla başlangıçta beni karşılaştıran fakat nasip etmeyen kaderin mutlaka vardır bir planı dedim içimden.
Bilincim tekrar yerine geldiğinde Tolga telefonda birileriyle konuşuyordu. Annem endişeyle bana bakmaya gelenlere çocukları içeri götürmelerini söyledi.
Birce ve Melina'nın feryadını duyabiliyordum. İçim parçalanıyordu. Bir doğum gününün böyle hatırlanmasını kimse hayal bile edemezdi.
Gerçi hissetmiştim ama olacak olan oluyorsa hisler bunun için çok bir şey yapamıyordu. Sadece hazırlamaya zamanın oluyordu duygularını. Belki ben zaten hissetmiştim ya da başıma geleceği biliyordum diyebiliyorsun. Onun dışında yapabilecek hiçbir şey yok.
"Bade, bana bak, Bade." Cesur'un titreyen ellerini tuttum.
"Ben iyiyim, sorun yok." Sol tarafımdaki sızıya rağmen Cesur'u sakinleştirmeye çalıştım.
"Tamam, yorma kendini. Ambulans birazdan burada olur." Korkuyla saçlarımı okşayıp göğsüne bastırdı.
Annem soğukkanlılıkla içerden gelen bir havluyu bastırıyordu kalbime yakın bir yere.
Bakmak için kafamı kaldırdım ama izin vermediler."Bade, beni iyi dinle, ambulans gelene kadar gözlerini kapatmak yok. Hayal gücünü kullan, kendini zorla olur mu kızım?"
Kısa kısa nefes alıp veriyordum.
"Kızlar iyi mi?""Herkes iyi merak etme Bade'm. Sen de iyi olacaksın." Cesur kafasını çevirip öyle ağladı.
"Ah." Kurşunun acısını bir anda daha şiddetli hissetmeye başlamıştım. Hala tenime ılık ılık değen kanı da hissedebiliyordum. Vücudumdan bir şeyler eksiliyor gibiydi.
"Atilla... Yakalandı mı?" Kesik kesik konuştum; çünkü her ağzımı açtığımda nefesim kesiliyordu.
Herkes sustu. Kimse ilk konuşan olmak istemiyordu. Bu defa annemin göğsüme bastıran ellerini sıkıca tuttum. Annem soruma cevap vermek yerine beni uyardı.
"Bade, bunları düşünüp yorma kendini."
Ellerimi serbest bıraktım, gözlerimi kapatıp birkaç damla yaşın süzülüp gitmesine izin verdim.
"Atilla yakalandı mı?" Boğazım düğüm düğüm oluyordu. Ağlamaya başladım.
"Bade, Bade! Bırakma kendini. Düşünme bunları." Cesur'un elleri yüzümdeki yaşları sildi.
"Cesur! Atilla yakalandı mı di..." Konuşamadım.
"Öldü! Atilla öldü!" dedi Tolga arkadan hiddetle. Nefes alış verişlerim yavaşladı. Kendimi daha da serbest bıraktım.
Sonraki konuşulanları duymuyordum. Ne söyledikleri, ne yaptıkları önemli değildi zaten. Ambulansın gelip gelmemesi de umrumda değildi.
Bir masum daha gitmişti bu dünyadan. Katil Atilla değildi, olamazdı da. Fatih'le neredeyse bunu çözmek üzereydik.
![](https://img.wattpad.com/cover/313168861-288-k434553.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görevimiz Mutluluk
RomanceBebeğini kaybeden acılı bir anne ve bebeğine süt anne arayan terk edilmiş bir babanın aşk ve ihanetlerle çevrelenmiş sıra dışı sürprizlerle dolu hayat hikayesi. "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." Keyifli okumalar...