Sabahın erken saatleriydi. Onur odama girdiğinde birkaç giysimi özensiz bir şekilde valizime tıkıştırıp, ihtiyacım olan diğer kişisel eşyalarımı da yanıma almıştım. Onur bir süre öylece kapıdan sessizce izledikten sonra arkama döndüğümde farketmiştim kendisini.
"Gidiyor musun?"
"Gidiyorum. Hiç vakit kaybetmeden hemde..
Hoş yıllar geçmiş aradan, vakit kaybetmişim ne yazar değil mi?""Ben de valizlerimi hazırlayayım o zaman.."
Demişti telaşlı bir şekilde. Ancak ben onun gelmesini istemiyordum. Kısa kalacaktım çünkü yani öyle planladığım için öyle olacağını umuyordum..
"Senin gelmene gerek yok. Ben zaten kısa kalıcam. Önce mezarlığa gidicem, ardından bizim eski eve geçicem Semra teyze ve komşular orda beni bekliyor olucak. Aradığımda dua okutalım dedi ben de tamam dedim. Sonra da Emir'i alıp dönücem. Sen işlerini aksatma, günlerdir proje üzerinde çalışıyorsun zaten bitirmen gerek biliyorsun"
"Proje şuan ki durumdan daha mı önemli?"
"Onur, bunun senin için ne kadar önemli olduğunu ikimiz de biliyoruz kardeşim. Hem dediğim gibi kısa kalıcam. Üç bilemedin dört gün"
"İyi de abi Emir seni tanımıyor bile. Yani çocukla ne ara tanışacaksın da ne ara alıp getireceksin? Çocuk 5-6 yaşlarında adapte olması kolay mı zannediyorsun? Hem öyle olsa bile babaannesi, amcası izin verecek mi bakalım?"
"İzin verecekler mi? Ben oraya izin istemeye mi gidiyorum? Zaten buraya alıp gelmemin nedeni de beni tanıması, çevremi, yaşantımı her şeyimi bilmesi. Hem ben onun dayısıyım. Canım o benim..eminim saatler sürecek benimle kaynaşması. Hem çocukları ne kadar çok sevdiğimi sen biliyorsun. Hele hele o benim yeğenimse..sevmem için görmeme tanımama gerek var mı?
İzinmiş..
Emir onlar için bu kadar önemliyse haftada bir kere ailecek atlar uçağa gelirler istedikleri kadar görüp, istedikleri kadar da kalırlar. O kadar zenginliğin içinde Türkiyeden Hollandaya uçmak çekirdek çitlemek kadar kolay onlar için.""Havaalanına kadar geleyim bari?"
"Gerek yok! Bakma öyle gerek yok işte ben giderim. Fazla uzun sürmeyecek..
Hadi gel."Demiş ve çok kısa süreceğini düşünerek Onura sarıldıktan sonra, valizimi de alıp yola koyulmuştum.
Aradan saatler geçtikten sonra nihayet ülkedeydim. Ablamın mezarını ziyaret ettikten sonra evde okunan duaya katılmış ve hemen soluğu Elmastaşoğlu ailesinin evinde almıştım.
Pardon, ev değil kale demeliydim. Soğukluğu, ürkütücülüğü daha dışardan bile hissediliyordu. O an yeğenimin orda yaşadığı acıyı, kederi , üzüntüyü kalbimin en derinlerinde hissetmiştim. Konağa vardığım ve içeriye giriş yapmak istediğim o ilk an kapıda ki korumalar içeri girmeme izin vermemişlerdi.
Ta ki kim olduğumu söyledikten sonra..
Korumalardan biri kulağında ki kulaklıkla içeriye bilgi aktarmış olmalı ki hemen kapıyı açtılar ve içeri geçtimDiğer kapıda yardımcıları karşıladıktan sonra salona kadar bana eşlik ettiler. Salonda Zehra hanım ve kızı Simay oturmuş üzgün bir şekilde bir şeyler konuşmaktalardı.
Bu arada, kaza gittikleri düğünden dönerken olmuştu..
İki araç gittikleri için Kenan, Zehra hanım ve Simay'a herhangi bir şey olmamıştı. Zaten araba da herhangi bir hasar görmemişti.
Bir süre birbirimizle bakıştıktan sonra Zehra hanım;"Hoşgeldin oğlum, durmasana orada geç otur şöyle"
Demişti...ve ben geçip karşılarında ki koltuğa oturmuştum.
"Ablanı istemeye geldiğimizde görüşmüştük değil mi en son? Büyümüş kocaman olmuşsun maşallah"
Demiş ve ben daha fazla eski konuların açılmasını istemediğim için lafını tamamladıktan sonra Emir'i görmek istediğimi söylemiştim.
"Zehra hanım, Emir'i görebilir miyim?"
"Görebilirsin tabii yavrum üst katta. Firuze yardım etsin sana."
"Ben bulurum teşekkür ederim. Demiş ve sanki eve çok hakimmişim gibi üst kata çıktıktan sonra bir süre etrafıma bakınmıştım.
Tam karşıma çıkan ilk odaya bakmayı düşünüyordum ki Emirin;"Yemiycem işte yemiycem! Canım hiç bir şey istemiyor! Seni de istemiyorum, kimseyi istemiyorum! Ben annemle babamı istiyorum!"
Diye bağırdığını ve ardından tabak çanakların kırılma seslerini duymuştum. Ve o an ablamın hayatta olmayışıyla ilgili kendimi suçlamıştım..
Kazanın , yaşananların benimle ilgisi olmasa bile o an yeğenimin o küçücük yüreğinde ki acı yüzünden kendimi suçlamıştım işte..Aradan bir kaç saniye geçtikten sonra beynimde ki düşüncelerden sıyrılıp yavaş adımlarla odaya doğru yöneldiğimde muhtemelen Emir'in bakıcısı olan kadın kırılmış tabakları ve bardağı tepsiye toplamış ve odadan uzaklaşmıştı. Bense kapının ağzından yatakta kafasını kucakladığı dizlerinin üzerine gömmüş Emir'e bakıyordum.
Bir süre Emir'i , odasını, ait olduğu küçücük dünyayı inceledikten sonra kapıyı tıklatmamla kafasını yavaş bir şekilde kaldırıp ıslak gözleriyle kim olduğumu sorgular bakışlar ile yüzüme baktı."Ben...
Ben Çağlar..
Ben...ben senin dayınım"Diyebilmiştim utana sıkıla..
Bu zamana kadar nerede olduğumu, canı acıdığında neden yanında olamadığımın hesabını soracağını, demin bakıcısını kovduğu gibi beni de kovacağından korkarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esaret | Gay
General Fiction[TAMAMLANDI] Bir sabah hayatta ki tek yakını olan ablasının ölüm haberini okuyan Çağlar, ailesinden geriye kalan tek varlığı, yeğeni Emir'e sahip çıkmak, her koşulda onun yanında olabilmek için yurtdışından ülkeye geri dönüş yapar ve bu sırada yeğen...