"nereye hyung?" hırkama uzanırken iç çektim, ona haber verme fikrine pek sıcak bakmıyordum. yine de, inatla sorardı, "nereye?" diye. "bara." gözlerini kitledi bana. "hyung, iyisin, değil mi?" bu bara, onun için uğrardım hep, o yüzden nasılsın diyor olmalı bana. "iyiyim hyunjin, sen de iyi ol." başını salladı. "olurum."
bir şey demeden ayakkabılarımı giyip çıktım apartmandan, buraya çok uzak değil bu bar. zaten, ağlaya ağlaya sokaklarımda yürürken görmüştüm burayı, iki sokak ötemdeydi.
hastaneden çık ve ağlayarak sarı ışığın vurduğu sokaklarda yürü. hiç, hiçlik, hiç bir şeymiş gibi hissediş.
kapadım gözlerimi sinirle, sinir olduğum şey onun anılarının beni kovalaması değil, sadece, ben sanki kendime zarar veriyorum biraz. istemezdi bunu. elimde değil, özür dilemek isterdim.
her neyse. her neyse. her neyse.
unutma ama anımsama da.
sarı ışıklarla donatılmış sokaktaki renkli bar levhası, ilginizi kesinlikle oldukça çekebilecek şekilde duruyor. burayı farketmemek elde değil. bu yüzden çok iyi gelir elde ediyorlar, oldukça fazla müşterileri var.
o yüzden, lalisa burada, bir iş sahibi olmak yerine, kuzeninin iş yerinde barmenlik yapıyor.
gerçi, "niye barmenlik?" demiştim ona bir kere, o da "seviyorum, sanırım içkilerle oynamak için varım." demişti. bu kadar. bu kadar basit işte.
sonuçta, gayet iyi para kazanıyor ve geceleri çalışıyor, oldukça güzel gibi duruyor baktığın zaman.
lalisa'nın olduğu bar tezgahını görüyorum, biraz rahat gibi duruyor, geçenkine nazaran. bu sefer diğer tezgah daha çok müşteriye sahip.
gidip bar tezgahının önündeki sandalyeye oturuyorum, beni görünce gülümsüyor. "selam." diyen taraf ben oluyorum bu sefer, belki de sahiden bana acımıyordur, şans vermekte bir sakınca olmayabilir gerçekten de.
şaşırıyor, genelde onunla konuşmaya pek atılgan değilim, o sorar, ben cevaplarım. "selam minho." diyor ve sonra yeniden gülümsüyor. "dürüst olayım şaşırdım, genelde ben bir şey söyleyene kadar bakarsın boş boş." başımı sallıyorum. "öyle. bir şeylere şans vermeliymişim sanırım." kollarını bağladı tezgahın önünde. "neye?"
"seninle arkadaş olmaya, numaranı ver bana." gülümsedi yine, bir öncekinden daha fazla gülümsedi. eminim ki lalisa gibi birisinin bir sürü arkadaşı var ama benimle arkadaş olmak için çabalıyor, garip hissettim. telefonumu uzatıyorum ona, alıp numarasını yazıyor.
"bu zamana kadar benimle arkadaşlık kurmadın, şimdi ne oluverdi?" güzel soru. "bana acımıyorsun sanırım, diğerleri gibi değilsin." başını salladı. "sana acıdığımı düşünmüyorum, seninle arkadaş olmak istiyorum sadece minho." gülümsedim bende, şaşırttı onu bu.
"chris gelmedi mi?" kaşları havaya kalktı. "ikinci içkiyi senin için mi aldı?" gözlerimi lalisa'ya çevirdim. "sanırım, öyle yaptı." kulağıma eğilince irkildim. "ne iş?" çekilince de sırıttığını gördüm. "biraz karışık, sanırım. anlatırım belki, gidiyorum ben."
el salladı bana ve kalktım bar sandalyesinden. yine içki ve sigara kokularının arasında "acil çıkış." yazan o kapıya ulaştım. deja vu yaşıyor gibiyim. paslı merdivenlerden de iniyorum, karşı duvardaki bankta görüyorum chris'i. sigarasını içiyor ve yanında iki tane içki var.
merdivenlerden oldukça fazla ses çıktığı için duyuyor ve bakışlarını merdivendeki bana çeviriyor. beni görünce gülümseyip, ayağının altında sigarasını da eziyor. sanki, ben hiç sigara içmiyormuşum gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
may
Fanficbanginho, tamamlandı. mayıs'ın akşamını özel yapan bir tutam aşktı, sağında ya da solunda, yine de bir şekilde, aşk buradaydı, mayıs akşamında.