gözlerim, gecesinin ikisinde telefonuma düşmüş, aylar sonra ilk kez bu kişiden yazılmış mesajda.
ve sahiden hiçbir şey hissetmiyorum, hiçbir şey. ama içimde bir kuşku var, ‘acaba chris’in dediği gibi yapmalı mıyım?’ diyorum kendime.
aylar önce balkonda sigara içerken yaptığımız, dakika bile sürmeyen, üstünde durmadığımız konuşma geliyor aklıma. annemin kansere yakalanması hakkındaydı; chris, çizdiğim sınırları sevdiğini söylemişti. bunu hatırlayınca gülümsedim önce, çizdiğim sınırları çizen sevgilim, destekçim vardı her şeyden önce. ben ne yaparsam yapayım, yanımda olacağına emindim. ve şunu da söylemişti; ölümün eşiğinde iken, gider bir kez görürüm. yaptıklarını yüzüne vurarım, o vicdan azabı yeter ona. işte benim aklım da burada takılı kalıyordu.
annemin mesajında, “sadece bir yarım saat beni gör, o kadar bile ömrüm yok. oğlum.” yazıyor. mesajdaki oğlum kelimesine burnumu kırıştırdım, biyolojik olarak oğlu olabilirdim ama aramızda kan bağından öte bir şey yoktu. olsun da istemezdim zaten.
gitmeli miydim? bilmiyordum, bu belirsizlik canımı çok sıkıyordu. belirsizliklerden hoşlanmıyordum. karar vermek için çokta zamanım yoktu, ya gidecektim, ya da kafamı yastığa koyup uyuyacaktım. gerçi, uyur muyum orasını bilmiyordum.
“of.” dedim sesli bir şekilde, daha sonra babamın attığı üst üste mesajları bildirim panelinden sildim. beni kendim dışında kimse ikna edemezdi bu konuda, canım isterse giderdim.
daha sonra aklım jeongin’e takıldı. o ne yapmamı ister diye düşündüm bir süre. etrafıma bakındım sonra, herhangi bir şeyde ikna olabilirdim, sadece jeongin tarafından geldiğine inanmam yeterliydi. yatağımdan kalkıp cama doğru gittim, ona en yakın yerin, yıldızlar, bulutlar, güneş, gökyüzü olduğunu biliyordum.
hava soğuktu ama yine de açtım camı.
bir süre dışarıyı izledim, iki üç dakika en fazla. yağmur çiselemeye başlayınca kıkırdadım istemeden. açıkçası bu jeongin’in en sevdiği hava durumlarından biriydi, melankoliye ihtiyaç duyduğunda, yağmuru isterdi. hyunjin de öyleydi, ikisinin ortak yönüydü bu. “gitmeliyim o zaman?” dedim dışarıya doğru, beni dışarıdan birisi görse deli olduğumu düşünürdü. ama ben bunları umursamayı bırakalı aylar oluyor. kendim olmalıyım her şeyden önce.
camdan çekilip geri kapadım camı, o kadar oyalanmıştım ki, annem dediği gibi yarım saate ölecekse bile yirmi dakikam kalmıştı. annemin yanında beş dakikadan fazla durmayacağımı hesaba katarsak bu pek önemli değildi. bir de oturup onunla anne oğul sohbeti falan yapmazdım, o ne zaman anne olmuştu ki?
yatağın üstüne koyduğum telefonuma uzanıp cebime koydum. dolabıma ilerleyip rastgele bir sweatshirt almış, onu da üstüme geçirmiştim. kapıya ilerlerken sesli bir nefes vermeyi ihmal etmedim, sâhiden, gecenin ikisinde hastaneye gidecektim.
ayrıca bir ölümü daha gözlerimin önünde görürsem psikolojim ne hâle gelirdi bilmiyordum, çok yerinde olduğu da söylenemezdi zaten.
ama yine de, nefret ettiğim birisi. onun ölümü beni etkilemez değil mi? yanılmıyorum. yanılmadığıma eminim.
“aman ya.” diye mırıldandım ve ayakkabılığın üstünde duran yüksek tabanlı konverslerimi giydim. yağmur yağarken bunları giymek akıl kârı değildi ama bu bendim işte. telefonumun ekranını açtım ayakkabılarımı giymeyi bitirdikten sonra; iki, on iki. sâhiden geçti saat. omuzlarımı silkip kapıyı yavaşça kapadım, hyunjin muhtemelen chris’e falan gittiğimi düşünebilirdi. uyandırmak istemediğim için direkt çıkmıştım evden.
hyunjin, chris ile beni ilk gördüğünde, chris’in kucağında ben olduğum hâlde onu pataklamaya çalıştı. chris de defalarca “minho uyuyor, dur bi.” diyerek onu başından savmaya çalışsa da hyunjin, “duygusal boşlukta diye manipüle ettin değil mi? kucağına almışsın bir de!” diyerek chris’i pataklamaya devam etti, o benim hakkımda teorilere devam ettikçe gülme krizine girmemek için kendimi zor tuttum. bu kadar sevildiğimi bilmiyordum doğrusu. sonra birden duraksayıp, “minho hyung bu kadar küçük müydü ya?” diye sorması ve chris’in omzuna bir yumruk daha atması üzerine, dayanamayıp gülmeye başlamıştım. hyunjin de beni zorla koala gibi yapıştığım chris’in kucağından indirmeye çalışmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
may
Fanfictionbanginho, tamamlandı. mayıs'ın akşamını özel yapan bir tutam aşktı, sağında ya da solunda, yine de bir şekilde, aşk buradaydı, mayıs akşamında.