otuz bir

1.3K 139 111
                                    

kesinlikle güzel bir güne uyandığıma eminim.

bunun sebebinin saçlarımı okşayıp, iltifatlar ederek beni uyandıran chris olduğuna da eminim. onun elleri benim dağılmış ve karışmış  saçlarımda iken biraz daha mırıldanıp göğsüne sokuldum. uyanasım yoktu hiç, sahiden uyumak istiyordum.

ayrıca chris beni nasıl uyandıracağını iyi biliyordu. böyle uyanmak beni mutlu ettiği için mızmızlanıyordum zaten. “biraz daha uyuyalım.” chris’in kıkırdaması kulaklarıma dolmuş, uykudan yeni kalkmış sesiyle konuşmuştu o da. “eve gitmem gerekiyor uykucu bebeğim.” yüzümü chris’in göğsünden çekmiş, gözlerimi kırpıştırırken ona baktım. eve gitmesini istemiyordum ki.

“neden?” chris saçlarımı okşamaya devam etmiş, boynuma da gelişi güzel bir öpücük kondurduktan sonra, “başlamam gereken bir makale var. bilgisayarım da evde olduğu için.” demişti. dudaklarımı büzerek karşılık vermiştim bu söylediğine, dudaklarımı da öpmüştü. “chris.” diye mırıldanıp biraz daha sırnaştım chris’e. “hm?” demişti o da benimle aynı tınıda. tebessüm ettim.

“benim bilgisayarımdan yapamaz mısın?” giydiği beyaz tişörtün desenindeki dairede parmaklarımı çizerken sormuştum bu soruyu. “bir yazılımcının bilgisayarından bir şey anlayacağımdan emin değilim sevgilim.” yanaklarımı şişirdim, sanki uygulama yaptıracakmışım gibi davranmasına güldüm sonra. “kişisel bilgisayarımı vereceğim ama sana uygulama yaptıracakmışım gibi davranma!” omzuna küçük bir yumruk da atmıştım.

“çeviririm ama yarım kalırsa atmaya falan uğraşırsın, boşver.” kaşlarımı çattım, dünyanın en zor işiymiş gibi anlatması komikti. “sorun değil.” ekledim sonra. “ama çok gitmek istiyorsan git yani.” alınmama kaşlarını kaldırmış, sonra gülerek yüzümü öpmüştü. “ne alakası var şimdi?” omuzlarımı silktim. bilerek yapıyordum aslında, sadece ilgisini seviyordum. “sana karşı koyabilir miyim sanıyorsun?” işte istediğim tam olarak buydu.

“bilmem, koyabilir misin?” keyif aldığım için devam ettiriyordum. “turuncu saçlarına, kirpiklerine, dünyada gördüğüm en güzel yüze sahip olduğun için, asla karşı koyamam sanırım.” kalın sesi ile mırıldanıp, ellerini yüzümde gezdirirken yutkundum. çünkü bunları yaparken gözlerimin tam içine bakıyordu. ben onun üzerinde bıraktığım etkiden emindim, o da benim üzerimde bıraktığı etkiden emindi.

bir süre birbirimizin yüzlerine baktık, ikimiz için bu yetiyordu çoğu zaman. sadece ona bakarak iyi bile hissediyordum, chris beni tamami ile iyi hissettirmek için var olmuş gibiydi. onun her bir dokunuşu içimi titretiyordu, her bir bakışı da öyle.

daha sonra chris bakışmayı bitirmek için yanağımı hızla öpmüş, “makaleye başlamalıyım artık.” demişti. ben de yataktan kalkıp, odamdaki bilgisayar çantasının içinden dizüstü bilgisayarımı çıkardım. yatağın ucuna oturmuş, bilgisayarın açılmasını beklerken, chris’in de saçlarımı karıştırıp kalktığını hissetmiştim. “salonda çalışayım.” başımı sallamıştım dizüstü bilgisayarın şifresini girerken. şifresini girdiğimde bilgisayarı ona uzattım. “al.” gülmüştü yeniden, sonsuza dek gülebilirdi. daha çok yakışanını görmemiştim. “niye güldün?” diye sormaktan alıkoyamadım kendimi. “direkt olarak şart falan koymadan verdin ya, ona.”

“ne şartı koymalıyım ki?” omuz silkti. “bilmem, resimlere girme, şu uygulamaya girme falan.” dudaklarımı büzdüm düşünüyormuş gibi görünmek için. “buldum.” dedim sonra, “ne buldun?” dedi o da gülerek. “şartımı.” gülüşü gülümsemeye dönmüş, “neymiş şartın?” diye sormuştu. “kalbime girme.” dedim ben de onun gibi gülümseyerek. flört yeteneklerim genelde sıfırdı ama bir şeyler denemeye çalışmıştım işte. “çok geç.” demiş ve kıkırdamıştı yeniden. ben de gülümsedim.

mayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin