kabus gördüm.
bu bana sıkça oluyordu ama cidden, chris yanımda dururken, chris hakkında bir kabus gördüm. çok korkutucuydu.
sonunu gördüm. korkunç bir son gördüm.
genelde rüyalarımı hatırlayan birisi değilim, gördüğüm, kabus ya da rüyayı unutuyorum hep. fakat bu o kadar netti ki, ağlayarak uyanmıştım çoktan. sandalyede kollarını birbirine bağlayıp oturmuş chris’in endişeli bakışlarına da maruz kalmıştım.
“minho, ne oldu?” ağladığım ve hasta olduğum için ağrısı katlanan gözlerimi ovuşturdum, sweatshirtüm ıslanmıştı gözlerimi sildiğimde. hâlâ etkisindeydim rüyanın, korkuyordum, korkmuştum. sandalyesini biraz daha yaklaştırıp, gözümde duran ellerimi çekmişti. göz altlarımı baş parmakları ile okşarken dudaklarımı biraz daha büzdüm, hâlâ ağlamaya devam edebilirdim. özellikle ona bakarken. “beni korkutma.”
yüzümdeki ellerine dokunup, ellerini uzaklaştırdım. o dokundukça, beni sevdikçe, canım yanıyordu. ona gördüğüm kabusu anlatıp karşısında tekrardan ağlamak istemiyordum. özellikle onunla ilgili gördüğüm bu rüyayı, hiç anlatmak istemiyordum. sondu, sadece son. “minho...” yalvarır gibi çıkan sesine çenem biraz daha titredi, yine de tuttum kendimi, nefesimi verip yanımdaki suya ve bardağa uzandım. bu sırada yattığım yatağa sırtımı yaslamıştım, serumun yarısının da hâlâ dolu olduğunu farketmiştim.
su içmek istediğimi farkeden chris, elim kolum tutmuyormuş gibi, suyu aceleyle doldurmuş, bardağı dudaklarıma doğru getirmişti. bir şey demeden içmiştim suyu dudaklarımı aralayıp. “teşekkür ederim.” diye mırıldanmıştım sadece. “kabus mu gördün?” gözlerimi kırpıştırdım evet anlamında, iç çekip sandalyesini yatağa tamamen yaklaştırdı.
beni kendine doğru çekip sarıldı. ellerim sarılmasına karşılık vermedi, sadece çenemi omzuna yaslamıştım bu hareketinden sonra. böylece dudaklarımı birbirine bastırıp ağlamamaya çalışabilirdim. “iyisin, sorun yok.” kabusu kendim ile ilgili görseydim bu kadar etkilenir miydim, bilmiyorum. kendimle ilgili şeyleri pek önemsemiyordum. onun iyi olmasını istiyordum, kendimin değil.
“konuşsana, korkutuyorsun beni böyle.” sırtımdaki elleri ile sırtımı hafif hafif okşaması dudaklarımı büzmeme sebep oldu, temas ettikçe ağlayasım geliyordu. gördüğüm kabusun etkisinden de çıkamamıştım zaten, aklıma tüm olumsuzluklar geliyordu. “yok bir şeyim.” chris’in elleri saçlarıma çıktığında yüzümü omzuna doğru kapamıştım çoktan. çok yanlıştı, omzunda ağlamam çok yanlıştı. bir tarafım çok kızıyordu bana.
“çok mu kötüydü?” saçlarımı okşarken söylediği şeye başımı salladım, çok kötüydü.
chris’i bir köprüde gördüm. her şeyi ardına koymuşken gördüm onu, bencildi. beni koymuştu ardına, iki kardeşini, arkadaşlarını. köprüden ayaklarını sarkıtmış, son sigarasını içiyordu. ve ne kadar seslenirsem sesleneyim, duymuyordu beni. “sona geldik.” demişti. onun sonuna gelmiştim kabusumda, ellerim ona uzanmaya çalıştı ama olmadı. chris düştüğünde ağlayarak uyanmıştım zaten, onu yanımda görmeseydim muhtemelen ağlama krizine girebilirdim. canım çok acımıştı, chris’i ölürken görmek, çok korkuttu beni. ben ölümleri sevmiyorum.
“seninle alakalı bir şey mi gördün?” onun omzunu ıslatmaya devam ederken, “hayır.” diye mırıldandım. saçlarımda duran elleri ile masaj yapmaya başladığında gözlerimi biraz daha kapadım, nasıl sakinleşeceğimi unutmamıştı. yine de, bu sefer işe yaramadı. çünkü onu gördüm ben, onun öldüğünü. çok korkunçtu, gördüğüm en korkunç ikinci şeydi. birincisi kardeşimin ölümüydü.
ben ağlamaya devam ederken, onun da saçlarımı inatla okşayarak rahatlamaya çalışmamı sağladığını farkediyordum. yine de rahatlayamıyordum, her an chris gidebilirmiş gibi hissediyordum, bu sefer, sonsuza dek. ve bu, çok korkunçtu, onun beni beş ay bırakıp gitmesinden bile. “bebeğim, yok bir şey. bak, buradayım.” iltifatları kalbime daha da zarar verirken, ellerimi boynuna doladım. artık yüzüm boynundaydı, kokusunu çok net alabiliyordum. bu kokuyu sahiden seviyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
may
Fanficbanginho, tamamlandı. mayıs'ın akşamını özel yapan bir tutam aşktı, sağında ya da solunda, yine de bir şekilde, aşk buradaydı, mayıs akşamında.