yirmi bir

1.1K 146 94
                                    

“ölmemişler.” gözlerimi araladığımda gördüğüm şey, telefonu ile konuşup bizi izleyen hyunjin idi. “felix, uyumuşlar işte, muhtemelen sessizdeydi telefonlar.” sesini kısarak konuşuyordu, ışık da açık olmadığından, muhtemelen uyandığımı görmemişti.

“ne oldu?” diye mırıldandım, chris’i uyandırmayı istemiyordum. “hyung, changbin chris’i aramış açmamış da, sen de açmayınca akşam bir bak dediler.” başımı sallayıp, “anladım.” dedim, “saat kaç ki?” hyunjin kolundaki saate bakmış, “sekiz.” demişti. beş saattir uyuyormuşuz.

“tamam, çık sen, geliyorum ben.” hyunjin başını sallamış, “tatlı bir şeyler aldım, istersen uyandır chris’i de.” başımı salladıktan sonra, “tamam.” diye mırıldanmıştım ve odadan çıkmıştı.

yüzüm chris’e dönük olduğundan uyurken ki yüzünü incelemeye başladım, sarı dalgaları saçları alnına düşmüş, dudağını hafif aralık bırakmıştı. ne diyeyim, güzeldi. cidden güzeldi. ayrıca kollarını sardığı gibi uyumuştu, ben de muhtemelen kolları yüzünden hareket bile etmemiştim yatakta.

ellerimi alnına düşen saçlarına götürüp geriye doğru elimle taradım, ben bunu yaptıktan sonra dudaklarını hareket ettirmiş ama uykusuna devam etmişti. uyandırmasamıydım acaba?

eminim ki bir şeyler atıştırması gerekir. “chris.” diye mırıldandım bunun üzerine, ellerim hâlâ saçlarındaydı, bir yandan saçları ile oynuyordum. “hm?” demişti ama gözleri hâlâ kapalıydı, tam olarak uyanmamıştı muhtemelen.

“uyan hadi.” dedim yüzünü incelemeye devam ederken, gözlerini kırpıştırıp açmıştı, aralık gözleri ile beni izliyordu şimdi. “günaydın.” diye mırıldandı. “günün aydığını hiç düşünmüyorum.” dedim ve gözlerimle odamın penceresini gösterdim. “benim günüm aymış.” bu hep böyle romantik birisi mi ya?

“hmm.” diye mırıltılar çıkarıp saçlarını okşamaya devam etmiştim, chris de benim gibi yapmış, yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarımı öpmüştü, dudaklarımı aralayıp bu sefer çekilmemesini sağlamıştım. çok uzun olmasa da öpüşmüştük.

“changbin seni aramış, beni de aramış, açmayınca hyunjin’e sormuşlar, bizi bekliyor, bir şeyler atıştıralım.” chris başını sallamış, komodinin üstünde duran telefonuna uzanmıştı. telefonu açınca ışığı yüzünden gözlerini başta kısmış, daha sonra gözlerini tekrar açıp, bildirimlere bakmak için telefonu üstten kaydırmıştı.

“şarkı için aramış, mesaj da atmış.” başımı sallayıp yatakta dikelip, ayağa kalkmıştım. saçlarımı karıştırıp kapıya ilerledim, chris changbin ile konuştuktan sonra gelirdi.

esneyerek mutfağa doğru gittiğimde hyunjin aldığı kurabiyeleri tabağa diziyordu, yanına ona yardım etmek için ilerledim ben de. “hyung, evin tam yanına yeni bir pastane açılmış biliyor musun? oradan aldım bunları.” kurabiyeleri ve aldığı diğer tatlıları gösterirken heyecanlı olmasına istemeden güldüm, hep böyleydi.

“güzel mi tadı?” dedim ve tabaktaki kurabiyelerden birini aldım, hyunjin kurabiyeleri daha oturmadan yememe kızmış, elime vurmuştu hafifçe. “ya hyung! oturalım bakarız tadına ya.” o homurdanırken elimdeki kurabiyeyi bitirmiş ve “güzelmiş tadı.” demiştim gülerek. hyunjin’den bir göz devirmesi kazanmıştım böylece.

ne yapayım, sinir etmek hoşuma gidiyor. hyunjin tabakları çatık kaşları ile elime tutuşturmuş, “içeri götür bari, yedin o kadar.” demişti. onaylayıp içeri doğru adımlamıştım ben de. içerideki küçük orta sehpanın üstüne tabakları koyduktan sonra koltuğa oturmuştum. öğlen uyumak pek alışkanlığım değildi, göz altlarımın şiştiğine emindim bu yüzden.

mayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin