sevdiğiniz insanın kolları arasında uyandığınız gün hep bir başka oluyor.
yani, nasıl desem, daha bir huzurlu uyanıyorsunuz hep olduğundan. bunu her yerimde hissediyorum, huzur her bir tarafımda oluyor ben chris ile uyandığım zaman.
ama kendim uyanmaktan çok, uyandırılmayı seviyorum diyebilirim. biliyorum, kim sever ki uyandırılmayı? ama sizin de sevdiğiniz kişi sizi yüzünüzü öpe öpe uyandırsa, çok severdiniz. çok fazla hem de.
bugün yılbaşına girecektik, içimde garip bir heyecan vardı. normalde hiçbir şey hissetmiyordum, ama beni bilirsiniz, chris'ten öncesi ve sonrasıyım onunla tanıştığımdan beri.
onunla sekiz ayı da devirmiş olacaktık böylece, tanışmamızdan bahsediyorum. araya ayların girdiğini, güzelce ayrılmadığımız dönemler olduğunu biliyordum. ama yine de, ben chris ile mayıs ayında tanıştım ve bu böyle kalacak. aşkın ayı, ne olursa olsun.
chris'in dudakları benim yanaklarımın üstündeyken mırıldana mırıldana yüzümü çevirdim ona, kendi yatağımızda, birbirimizin kollarında uyanıyorduk ve bundan çok sevdiğim bir şey yoktu aylardır.
hyunjin, seungmin ve jisung ile yaşamaya başlamıştı. aslında bana bunu yapacağını söylediğinde epey bi' şaşırmıştım, çünkü o benden başkası ile yaşayacak gibi değildi, eh, ben de değildim. ikimiz tam olarak ayrılmamıştık zaten, onlar yan apartmanda bir ev tutmuşlardı, changbin ve felix de öyle.
hyunjin kedileri bırakmak istemiyordu, biz de aramızda onları her gün görmek şartı ile paylaştırdık. komik ama, yaşandı bu. dori'ye benden yakın hissettiğini biliyordum, adını o koymuştu, ilk kediler arasında onu görmüştü ve dahası. dori'ye soonie ve doongie'den de farklı bakardı. biz de, soonie ve doongi'nin benimle, dori'nin de onunla olmasına karar verdik. genelde her gün takıldığımızdan sorun olmuyordu.
en güzeli, herkes mutluydu, sâhiden. buna en çok sevinen kişinin kim olduğunu biliyorsunuz, biliyorum.
şu üç ayda başımda en büyük belalardan biri de vardı tabii. terapiye gitmek. cidden, bundan o kadar korktum ki ilk aylar, çok fazla korktum. hâlâ ilk randevumdan sonraki ağlama krizimi hatırlıyorum mesela. terapistim benim hakkımdaki tüm gerçekleri, ben ne kadar bilinçaltımda saklasam da o an tek tek yüzüme vurmuştu. hâlâ şok içinde kalan suratımı hatırlıyorum, sonra da randevudan çıkıp saatlerce ağlayışımı.
sonraki randevumda ağlayışımı da, bir sonrakinde de. bu uzun bir süre böyle oldu ve ben gerçekten kendimi bir bataklıkta gibi hissettim. birisi elimi tutmadığı an, öleceğim, düşeceğim o bataklıktan. ama elimi tutacak birisi vardı, bana defalarca "bırakalım, seni bu kadar üzeceğini bilsem hiç yapmazdık." diyen bir chris'im vardı.
ama ne kadar ağlama krizlerine girsem de istemedim terapiyi bırakmayı, artık iyileşmek istiyordum sanırım. chris'in sürekli her şeye depresifleşebilecek bir erkek arkadaşı olsun istemiyordum. biliyorum, o beni ne olursa olsun sever, buna eminim. yine de ben, ona hakettiğini vermek istedim.
üç ay içindeki en büyük korkularımdan birisi chris'in depresifliğimden sıkılıp beni evimizde bırakıp gideceği düşüncesiydi. chris böyle düşündüğümü her farkettiğinde, güzel ellerini yanaklarıma koyup okşardı, ben de gözlerimi kapatıp derin bir nefes alırdım, burada, derdim. burada o. bazen canım sıkılır, "benden sıkıldın mı?" diye sorardım ve ne yaparsa bırakıp, beni sevmeye, benimle ilgilenmeye başlardı. sözlerine o kadar inanıyorum ki, o bana "senden asla sıkılmam." dediğinde dünyadaki en mutlu insan oluyordum bir süreliğine. tüm gün dedikleri aklıma geliyor ve gülümsüyordum.
ayrıca chris, müziği artık tamamen meslek edinmişti. dediği gibi bir şirkette yapımcı olarak yer alıyorlardı ve başkalarına, kendilerine müzik yapıyorlardı. ünlerine ün katıyorlardı, bazen sahnelere çıkıyorlardı ve benim tek yaptığım gurur dolu gözlerle chris'i izlemek oluyordu. bazen benimle dalga geçerdi "bana bakarken gözlerin parlıyor senin." diye. parlıyordu, gözlerimden yıldızlar kayıyormuş, yerine yenileri geliyormuş gibiydim. "parlıyor zaten." diyor ve omuz silkiyordum ben de, öpücük kazanıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
may
Hayran Kurgubanginho, tamamlandı. mayıs'ın akşamını özel yapan bir tutam aşktı, sağında ya da solunda, yine de bir şekilde, aşk buradaydı, mayıs akşamında.