“ne?” aynı anda kahvelerini püskürten hyunjin ve felix ikilisi. sabrımı sınamak için yeterli bir ikili, tüm kafenin gözü üstümüzde şuan.
“siz her şeye böyle mi tepki vereceksiniz hep?” felix yan taraftan eline çok çok aldığı peçeteleri, hyunjin’e de verip, kendi ağzını silmişti. “changbin dedi de inanmamıştım, hatta, ‘siktiri çeker minho hyung.’ demiştim. ne bileyim, cidden şaşırdım.” elindeki pipetle oynayan hyunjin, felix’e ve bana bakarak, “ne oldu ki? niye eksik anlatıyorsunuz ya!”
“bak şimdi,” kıskançlık anım bana utanç verici geldiğinden, felix’in sözünü keserek, “gereksiz.” dedim. felix gülmüş, beni tınlamadan gözlerini devirerek anlatmaya devam etti, ne olursa olsun anlatacağını biliyordum.
“biz yemek yiyoruz tamam mı, yani sipariş verdik, bekliyoruz.” hyunjin pipetini ısırırken gözlerini arada açıyor, “ee?” diye devam etmesini istiyordu. bense ikisini izliyordum öyle, ne yapayım.
“chris hyungun eski sevgilisi karşımızdaki masadaymış, kız baya sıkıntılı bir şeymiş. chris hyung da ona bakıyormuş, ben açtım, hiç farketmedim, yemekleri düşünüyordum.”
“senin sevgilin de baktı yalnız.” dedim kollarımı birbirine kavuşturup, uğraşmakta sakınca yoktu. “tanıyormuş minho hyung, o da gergin olduğunu anladığı için bakmış, yemezler.” gözlerimi devirip önümdeki tatlıyı yemeye başladım, içeceğim ile beraber bir şeyler yiyememe huyum vardı.
“devam et ya, çok heyecanlı!” hyunjin enerjik enerjik felix’in anlattıklarını dinlerken dayanamayıp güldüm, o kadar da abartılacak olayı yok şu hikayenin. “ay dur ediyorum, uğraşma benle minho hyung!” kafamı sallayıp onları takmıyormuşum gibi yüz ifadelerine girdim.
“minho hyung, chris hyung’un başkasını izlemesine çok kızdı, masayı bir gerginlik kapladı, görmen lazım.” hyunjin gülerken eli ile ağzını kapamış, “eğer ne olduğunu sorsaydınız hepinizi döverdi.” demişti burada değilmişim gibi. “abartmayın.” diye mırıldandım da, nâfile, ikisi de tınlamadı.
“sonra yemekler geldi falan, biz changbin ile birbirimize et yediriyoruz.” changbin’den bahsederken buzlu kahvesinin pipeti ile oynaması, hyunjin ve benim iğrenir gibi sesler çıkarmamıza sebep oldu. “döveceğim sizi ya.” hyunjin gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırmış, “hmm, döversin.” demişti. felix de sinir olduğunu burnundan soluyup belirtmişti, daha sonra da hiçbir şey olmamış gibi, anlatmaya devam etmişti. böyle birisiydi.
“sonra chris hyung’un eski sevgilisi geldi tamam mı, ‘selam chris.’ dedi böyle gelip, hepimiz de kıza bakıyoruz ama. keşke minho hyung’a baksaydım ya!” sinirli bakışlarımı gönderdim önce felix’e, ne var sanki, en fazla nasıl bakmış olabilirim? “kesin gözlerinden alev çıkıyordur bakarken, kız farketse kaçardı!” hyunjin güle güle söylemişti cümlesini, felix de ona katılıp, gülmeye başlamıştı.
“cıvamayın be.” dedim sinirle. felix yine beni tınlamadan, gülmesini bitirmiş, anlatmaya devam etmişti. “birden ağlayıp chris hyung’un boynuna sarıldı,” içime nükseden kıskançlık ile bakışlarımı sağa sola kaçırdım. “minho hyung! anlatınca bile kıskanıyor, inanılmaz.”
“hayatımda minho hyung kadar kıskanç bir insan görmedim ya.” hyunjin omzuma attığım yumrukla, omzu kopmuş gibi tepkiler vermeye başladı, sahi, niye böyleydi bu çocuk ya? “ay dur devam ediyorum.”
“chris hyung şoka girmiş böyle, kızı falan itmiyor tamam mı, minho hyung da çıkardı cüzdanını, parasını bırakıp kalktı gitti masadan.” hyunjin sandalyede bayılmış gibi yapmış, “çok havalı yalnız, süpersin hyung.” demişti sonrada. ellerimi havalı şekilde yana açıp gülümsedim ben de.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
may
Fanfictionbanginho, tamamlandı. mayıs'ın akşamını özel yapan bir tutam aşktı, sağında ya da solunda, yine de bir şekilde, aşk buradaydı, mayıs akşamında.