•Minho'dan•
Yujin abla Jisung'un koluna pansumanı yapmayı bitirdikten sonra odadan çıkmıştı. Tekrardan baş başa kalmıştık...
Az önceki yaşadığımız şey -gerçi pek birşey yaşanmadı- olmasaydı umrumda olmazdı yanlız kalmak. Ama şu an yüzüne bakabileceğimi sanmıyorum.
Masaya oturup işlerimize devam ettik. Ben çizim işlerini bitirince, kesmesi için Jisung'a yardım etmeye başlamıştım.
Kesme işinide bitirmiştik. Geriye kalan kısım en zor kısımdı. Birleştirme ve bazı parçaları boyama.
Önce boyama işlemini yapmaya başlamıştık. Amaç zaman kaybetmemekti.
"Hyung, birşey sorabilir miyim?"
"Tabiki."
"Bu saray hakkında birşeyler biliyor musun? Tarihi hakkında falan?"
Araştırmaya bayılan biri olarak böyle konular hakkında baya bilgiye sahiptim.
Evet, anlamında kafamı salladım. Ardından anlatmaya başladım. -Boyamaya hâlâ devam ediyordum bu sırada-
"Gyeongbokgung, Güney Kore'nin başkenti Seul'de bulunan bir saraydır. Saray, 1395 yılında inşa edilmiş olup Joseon Hanedanı tarafından inşa edilen Beş Büyük Saray'ın en büyüğüdür. Joseon Hanedanı'nın ana sarayı olup Joseon Hanedanı'nın kralları, kralların aileleri ve Joseon hükûmetine de hizmet vermiştir.
Saray, 16. yüzyılda Imjin Savaşı sırasında kısmen zarar görmüş olup iki yüzyıl boyunca terkedildikten sonra 19. yüzyılda Prens naibi Heungseon Daewongun önderliğinde yeniden inşa edildi. Japon yönetimi sırasında saray kısmen yıkıldı. O zamandan beri, duvarlı saray kompleksi kademeli olarak orijinal haline getirilmek üzere yeniden inşa edilmektedir. Saray günümüzde Beş saray arasında en güzel ve en görkemli yer olarak kabul edilmektedir. Saray aynı zamanda Ulusal Saray Müzesi ve Ulusal Halk Müzesi'ni de barındırmaktadır."Çoğu derste iyi olmadığımı kabul ediyorum. Ama konu tarihe gelince işler bende değişiyordu...
Anlatmayı bitirince gözünü Jisung'a çevirdim. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Tam olarak şaşırdığı neydi bilmiyorum.
"Birşey mi oldu? " diye sordum.
"Ha-hayır sadece bu kadar şey bilmene şaşırdım." Belki doğru söylüyordu, ama söylemek isteyip de söyleyemediği birşey olduğu belliydi.
"Çıkar ağzındaki baklayı."
"Dediğin şeylerin sadece yarısını anladım..." Bunu utanarak söylemişti.
Bunun için ona kızacak değildim. Ne kadar aslen Koreli olsada yabancı bir ülkeden gelmişti. Anlamaması gayet normaldi.
"Bunun için mi kendini bu kadar kasıyorsun cidden? "
"Ben geleli 2 aya yakın oldu ve ben hala çoğu şeyi anlamıyorum..."
"2 ayda ne bekliyorsun? Ki bence telaffuzun baya gelişti. İlk geldiğinde dediğin çoğu şeyi anlamıyordum."
"İyide ben geldiğimden beri okuduğun kitaplardan gözünü hiç ayırmadın ki. Beni duymadığını sanıyordum."
Boyadığımız parçalardan bazıları kurumuştu bile. Kuruyan parçalari birbirine yapıştırmaya başlamıştım.
"Aslına bakarsan her zaman kitap okumuyordum. O sadece kamuflaj için diyebilirim. "
"Nasıl yani?"
"Sadece diğerlerinin beni görmemesi için mi desem?"
"İyide neden ki? "
Gülümsedim. Jisung hala birşeylerin farkında değildi. Gerçi normal çünkü yaşadıklarımı yaşamamıştı. -yani ben öyle düşünüyorum-
Duvarları birleştirirken konuşmama devam ettim.
"Muhtemelen ki ders dinlemeyip kitap okuduğumu düşünüyorsun. Ama işler göründüğü gibi değil. Aslında o sayfaları okuduğum yok. Sadece ders dinliyorum. Ama sınıftakiler muhtemelen ders dinlediğimi görse dalga geçmeye başlayacaklar. Ki yaparlarda."
"Demek o yüzden notların kötü değil." dedi düşünceli bir sesle.
"Aslına bakarsan iki kişiliğin var gibi. Biri senin gerçek kişiliğin. Ama onu gizliyorsun. Çünkü belkide küçüklükten beri zorbalık görüyorsun. Ve gerçek kişiliğini saklıyorsun. Diğeri ise sahte kişiliğin. Dışardan bakınca tamamiyle dış dünyadan kendini koparmış kendi dünyasında olan. Soğuk bir kişilik. Yanlış anlama soğuk olduğunu söylemiyorum. Ki öylede değilsin."
"Yanlış anlamam. Ve az çok dediğinde haklısın. Küçükken ne fiziksel ne de mental anlamda pek güçlü değildim. Belli nedenlerden dolayı. Aslında o zamanlar kendi benliğimin farkında değildim. İnsanların zorbalıklarına susardım. Kendi benliğimi farkedince iş işten geçmişti. O yüzden bende kendi benliğimi saklayıp içimde yaşamaya karar verdim."
Ardından o da bana yardım etmeye başlamıştı. Ama konuşmaya devam ediyorduk.
"Yaptığın yanlış ama. Neden sırf insanlar yüzünden kendin değilde başkası gibi davranıyorsun?"
"Çünkü öyle gerekiyor."
"Neden?"
Daha fazlasını anlatamazdım. O yüzden "Konuyu kapatalım lütfen." dedim.
O ise ikiletmeden kabul etti.
........
Aradan 2 saat geçmişti. Biz ise sadece çeyreğini bitirebilmiştik. Saate baktığımda geç olduğunu farketmiştim.
"Artık gitsem iyi olur. Geç oldu" dedim ayağa kalkarak.
O da benimle birlikte ayağa kalkmıştı.
"Biraz daha kalsaydın hyung."
"Maalesef gitmem gerek. Yarın bizim evde devam ederiz olur mu?"
"Tamam."
Çöpleri toplamasına yardım etmiş ardından gerekli malzemeleri almıştım.
Benimle kapıya kadar gelip uğurladı.
___________
Günlerden Pazardı. Üç gün boyunca tarih ödevi ile uğraşmıştık. Bugün ise 4. günümüzdü. Çok az birşey kalmıştı geriye. Ve çıkan sonuçtan ikimizde memnunduk. -Daha tam bitmese bile-
Son düzenlemeleride yaptıktan sonra biraz uzağa geçip şöyle bir baktım. Güzel gözüküyordu. Ardından Jisung'a döndüm. O da tatmin olmuştu.
"Bunu sadece 4 günde yaptık. Felix ve Seungmin dün yeni bitirmişler. Bide onlar ödev verildiği gün başladılar." dedi Jisung gururlu bir sesle.
"Aslına bakarsan çoğu şeyi sen yaptın. Yani senin emeğin denebilir."
"Hayır! Beraber yaptık bunu. İkimizin emeği" dedim "ikimiz" sözcüğüne vurgu yaparak.
İki saniyelik bir sessizliğin ardından ikimizde kahkaha attık.
•Bölüm Sonu•
Umarım beğenirsiniz 💙
Pek içime sinmedi yine ama yapacak birşey yok. Zaten bu aralar mental olarak yokum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•You Never Know • (MinSung) ¹
Fanfic~Beni yargılamak bana inanmaktan daha kolay. Çünkü herkes görmek istediğini görür~ Duygusuz ve ezik olarak bilinen Minho.... Kimse içinde nasıl fırtınalar koptuğunu bilmezdi. Kimse içinin kan ağladığını görmedi. Onun yerine ona "duygusuz ve ezik" d...