Otuz Altıncı Bölüm; O Zaman Sevgiliyiz

388 43 54
                                    

Keyifli Okumalar...🖤

Henüz saat 5.30 idi. Güneş kendisini yeni yeni gösterirken bir beden geldiği pencere pervazına yaslanmış bir şekilde sigara yudumluyordu. Fazla içmezdi ama içtiği zaman 3 dalı kesin içerdi.

Dudaklarından çektiği sigaranın ucunu pencereden başını uzatıp duvara bastırdıktan sonra aşağa attı. Ardından esneyip arkasındaki bedeni süzdü.

Hala uyuyordu ve evin içerisindeki seslerden anlayacağı üzere babası gelmişti. Gitmenin ve onu rahat bırakmanın vakti geldiğini düşünerek üzerini giyindi. Yırtık gömleğe iç çekerek baktıktan sonra çantasına sıkıştırdı. Ceketini önüne ilikledikten sonra hazır olduğunu hissetti ve minik bedenin masumca uyuduğu yatağa dizini yaslayıp üzerine eğildi.

Chuuya'nın kiraz dudakları aralıklıydı. Elleri iki tarafa atılmış, kucaklanmasını bekliyor gibiydi. Diğer taraftan bacakları da geniş yatakta sonuna kadar açılmış haldeydi ki bu, güzel bir uyku geçirdiğinin kanıtıydı.

Dazai haline kıkırdayıp pikeyi üzerine örttü. Ardından üzerine daha da eğilip aralıklı dudaklara yöneldi. Pek bir mesafe kalmadan durduğunda onun arzusu olmadan bunu yapamayacağını düşündü. Yerinden doğrulup pencereden çıktı ve 2. kattan atlayıp çimlerin üzerine düştü. Ufak bir taklanın ardından çitlerin üzerinden zıplayarak evine doğru adımladı.

İçinde bir pişmanlık vardı ama umrunda değildi. Onun rızası ve arzusu her şeyden önce gelirdi. Yoksa o istemedikçe yaparsa babası olacak piçten ne farkı kalırdı ki?

Sabahın sinir bozucu ışıklarıyla Chuuya gözlerini araladığında odasının kapısının açık olduğunu gördü. Bununla beraber yerinden hızla doğrulduğunda Dazai'nin odada olmadığını farketti. Alt katta babasının sesini duyduğunda derin, sıkıntılı bir nefes aldı ve telefonunu eline alıp Dazai'e yazdı.

Odun ama Ateşli Odun
>>Neredesin? Babama yakalanmadın değil mi? Ayrıca uhh... Üzgünüm soru yağmuruna tuttum.

>>Günaydın!!

Chuuya kapının çalınmasıyla irkildi ve telefon kucağına düştü. Babasına şaşkınlıkla bakınırken elindeki tepsiyle yakınlaştı ve gülümseyerek yatağa oturdu.

-Günaydın oğlum. Sana kahvaltı getirdim.

Sato tepsiyi Chuuya'nın kucağına koymaya hazırlanırken telefon ekranında birisiyle mesajlaştığını gördü. Ardından Chuuya'nın minik parmağı ekranı kapattığında ve telefonu çektiğinde umursamadı. Ne de olsa liseye giden birisiydi, arkadaşları olabilirdi.

Sato bunları düşünerek tepsiyi oğlunun kucağına koydu ve saçını okşayıp bağdaş kurdu. Pür dikkat ama sevgiyle oğluna bakarken, Chuuya ekmekten ufak bir parça koparıp ağızına attı.

-Günaydın baba. Nasılsın? İşler yolunda mı?

-Sen olmadan biraz zor. Anlarsın ya~?

Sato kıkırdayıp kızıl saçları bir kere daha okşadığında, Chuuya garip hissetti. Babası evde olduğu zamanlar evet, böyle davranıyordu. Ama onun haricinde tanımamazlıktan gelmesi şimdi acı çekmesini sağlıyordu.

Diğer taraftan başka bir unsur daha kalbinin ağrımasını sağladı.

-Annem nasıl?

-Tedavi devam ediyor. Yakın zamanda ayağa kalkıcak gibi. Ama konuşmada hala zorluk çekiyor.

-Şükürler olsun...

Chuuya burukça gülüp başını eğdiğinde titrediğini hissetti. Ona sarılmayı, onu koklamayı ve onunla konuşmayı ne çok özlediğini her düşündüğünde bu titreme arttı. Omzuna konan büyük elle irkildiğinde ele baktı ve kesikçe nefes verdi.

That's a Lie ~Soukoku Lise Au~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin