Son kısım hoşuma gitmemişti. Bu yüzden yeniden yazdım umarım beğenirsiniz....
YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN!
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ ♥♥
"Söyle bakalım hangi rüzgâr attı seni buraya?" Sandalyesine geri yaslanmasını izlerken boynuma astığım çantayı çıkarıp ayağımla kapıyı geri ittim. Yana, duvara paralel bir şekilde dizilmiş sandalyelerden birini masaya paralel olacak şekilde döndürüp oturdum.
"Rica etsem cümlenin içinde rüzgâr kelimesi kullanmasak." Güldü.
"Hala mı?"
Sesli bir şekilde nefesi mi dışarı verdim. Bu beni hiç mi hiç rahatlatmamıştı. Günlerdir ne uyuyabiliyor ne de yemek yiyebiliyordum. Bunu ne kadar karnımdaki canavara bağlamaya çalışsam da nedeninin bu olmadığını elbette biliyordum. Bir haftadır beni kafayı yeme noktasına getiren düşüncelerimdi asıl suçlu olan. Karnımdakinin hiçbir suçu yoktu. Aksine beni hiç rahtsız etmiyordu. Çoğu zaman orada olduğunu bile unutuyordum. Şu ana kadar etrafımdaki hamilelerin hepsinin sürekli çıkardığını ağrıdan kıvrandığını görmüştüm. Bu da bana bu durumun normal olup olmadığını sorgulatıyordu. Bunu bir haftadır Yaprak'a sormak istiyordum ama bir türlü cesaretimi toplayamamıştım. Sonunda nereden geldiğini anlayamadığım bir hisle sorumu Yaprak'a ilettim.
"Şey... Benim diğer hamileler gibi bulantım falan olmuyor. Bu... Normal mi?" Gülümsemesi yüzüne iyice yayılırken bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu düşünmeden edemedim.
"Sonunda biraz ilgini çekebildiğimi düşünüyorum."
"Ben de bir psikiyatriste görün diyorum. Malum olmayan şeyleri kafada kurmak iyi karşılanmıyor bizim camiada." Başını iki yana salladı.
"Gece boyunca nöbetteydim. O yüzden seninle hiç uğraşamayacağım. Ve soruna gelince evet. Gayet Normal. Fazla uslu senin ufaklık o kadar. Şanslısın yani tadını çıkar. "
"Eğlence anlayışına da hastayım doğrusu." Gözlerini devirdi.
"Ee onu bunu bırak da söyle bakalım. Söylemeyi düşünmüyor musun daha sen bunun baba adaylarına hamile olduğunu."
Evet düşünüyordum. Günlerdir uykumu kaçıran en büyük etkenlerden biri de buydu. Sürekli aklımda senaryolar dönüyordu. Ve hepsinin sonunda da elimde tek çocukla yalnız kalıyordum. Fazla karamsar olduğumun farkındaydım. Normalde daha pozitif davranmalıydım. En azından senaryolarımın birinin sonu mutlu bitmeliydi ama olmuyordu. Ne zaman mutlu son düşünmeye çalışsam aklıma evdeki kavgaları geliyordu. Birbirlerinden hiç haz etmiyorlardı. Gerçi böyle bir durumda haz etmeleri beklenemezdi ama.
Mutlu son düşünemememin bir nedeni de seçim yapamayacak kadar aciz olmamdı. Mutlu sonlarda bir tane karaktere yer vardı. Bense değil birini seçmek, seçmeye çalıştığımda ikisinin de yaptığı şeyleri unutuyor, sürekli iyi anılarımız aklıma geliyordu. Hatta bazen Poyraz'ı bile affedecek gibi oluyordum. İnleyerek ellerimi yüzüme bastırdım.
"Anlaşıldı." dedi Yaprak. Düşüncelerime o kadar dalmıştım ki sesini zar zor duyabilmiştim. Ayak sesleri odayı doldurduğunda ayağa kalktığını anlamıştım. Ayak sesleri giderek yaklaştı bir el omzuma kondu.
"Kendini ne zaman hazır hissedersen arkadaşım. O zaman."
***
Hastaneden ayrıldığımda öğle aramın bitmesine yarım saat vardı. Neredeyse her gün bilemedin gün aşırı buraya geliyordum. Hastane şirkete çok yakın olduğundan pek sorun olmuyordu. Yaprak ile konuşmayı seviyordum. Sanırım uzun zaman sonra gerçekten bir arkadaş bulabilmiştim. Bu arkadaşında jinekologum olması da kaderin bir cilvesiydi işte. Cadde boyunca sırlanmış dükkânların vitrinlerine bakarken bir restorana ait bir camekânın önünde durdum. Bir iki saniye durup içeriye gördüğüm kişinin doğru kişi olup olmadığını anlamak için dikkatlice baktım. Oydu. Karşısında oturan kahverengi kadın görüş açımı pek genişletmese de onu tanımıştım. Ben onu her halükarda tanırdım.