BEN GELDİM :D BÖLÜ BİRAZ GEÇ GELDİ ASLINDA CUMA GELECEKTİ. BUNA RAĞMEN SİZE UPUZUN BİR BÖLÜM YAZDIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ.
YORUM VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!
Elimdeki son parça eşyayı da yerleştirdikten sonra geri çekilip eserime baktım. Her şey yerli yerindeydi ve istediğim gibi mükemmeldi. Uzun büyük komodinin üzerine koyduğum masa saatini son bir düşünceyle hafif çaprazlaştırdım. Bu bana aynı zamanda saate bakma fırsatı vermişti. Saat sabah beşi gösteriyordu. Tam söylemek gerekirse beşi iki geçiyordu. İki saat kalmıştı. Kesin bir saat söylenmemişti. Bu belirlediğim saat kafamda makul olan saatti. Bana kalsa şimdi çeker kapıyı giderdim. Bir haftayı zindan gibi geçirdikten sonra bu benim için en kolayı olurdu. Ama beklemem gerekiyordu. Çünkü insanoğlu sabah yediden öncesini gece kabul ediyordu. Yedi bile çoğuna göre gece sayılırdı.
Vakit azaldıkça kalan süre bana bir ömür gibi geliyordu. Heyecanımda kalbimin hızla atmasına midemde kelebekler uçmasına neden oluyordu. Oğlumu alacaktım. Ve ona bu gece yarılarına hatta sabahlara kadar uğraşıp özenle hazırladığım odaya getirecektim. Bunu aklıma getirdiğim her an istemsizce yerimde zıplıyordum. Yüzümde de aptalca bir sırıtış beliriyordu.
Bir hafta boyunca evimizi yerleştirmek için harcamıştık. Evimizin çoğu odası hala boş olsa da temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerekli odalarımız hazırdı. Diğer odalara fazla çaba harcamazken bir şekilde oğlumuzun odasını mükemmel olması gerektiğine inanmış, Rüzgâr da ben de bu oda için çok çaba harcamıştık.
Sonuçtan memnundum. Yedi gün boyunca uykusuz kalmama değmişti. Rüzgâr benim kadar dirençli değildi. Geceleri benle olmuyor, uyuyordu. Bu beni rahatsız etmiyordu çünkü kendisi de geceleri bu odada olduğumu bilmiyordu. Ta ki ikinci güne kadar. İlk gün durumu fark etmese de ikinci gün şaşırtıcı bir şekilde anlamıştı. Bana kızmış gündüzleri beraber yaptığımızı, geceleri uyumamı dinlenmemi söylemişti. Bense dinlememiş her gece o uyuduktan sonra odaya gelmiştim. Sabahları yaptığımı anlayıp bana kızsa da her gece bu rutini tekrarlamıştım. Bugün de bu odaya bu amaçla son gelişimdi. Bir dahaki gelişim oğlumu kontrol etmek, ona bakmak olacaktı. Belki bundan sıkılacaktım, şikâyet edecektim. Her anne bunu yapmaz mıydı zaten. Şikâyet eder, kızar ama size koşa koşa gelen ilk o olur. Bunu ne kadar kendim tatmasam yaşamasam da bunu başkalarından çok kez görmüştüm.
Derin bir nefes alıp odaya son kez baktım ve odadan ayrıldım. Hemen yan oda olan yatak odamıza girdim. İçimdeki heyecan gözümü kör etmişti. Önümde bebeğimiz için koyduğumuz beşiğe çarptım. Dudağımı ısırıp ellerimi olanları durdurmak için kaldırdım. Yaptığımı saçma bulsam da olan olmuştu bir kere. Bir iki saniye geçmemişti ki Rüzgâr'ın sesini duydum.
"Uyumuyor musun sen?" Yattığı yerde doğruldu ve sırtını yatak başlığına dayadı. Yeni uyanan birine göre oldukça dinçti.
"Ne var" dedim. Savunmaya geçmiştim. "Sen de uyumuyormuşsun işte."
"Hiç de bile. Ben uyuyordum"
"Tabii. Senin uyuduğun zamanları bilmiyoruz sanki." Adımlarımı yatağa yönlendirip yatağın boş tarafına iliştim. Yatağa oturunca Rüzgâr yüzünü bana çevirdi ve elini yüzüme yaklaştırıp avucuyla yanağımı okşadı.
"Heyecanlı mısın?"
"Sen değil misin?" Güldü.
"Ufaklık gelmeden bir gece daha rahat uyuyayım dedim ama yattığımdan beri dönüp duruyorum." Ona sokuldum. Beni yarı yolda kolunu kaldırarak karşıladı ve kucakladı.