BÖLÜM 49: DÜĞÜN

7.3K 258 30
                                    

 YENİ BİR BÖLÜM. YİNE BİN BEBEK BİN MÜSİBET :) FİNALE BİR KALA :( 

FENOMENİN DE YENİ BÖLÜMÜ 3. BÖLÜM BİR GARİP VİDEO MESELESİ GELDİ. TAKİP EDENLER VE OKUMAYA BAŞLAMAYANLAR HADİ PROFİLİME :)

YORUM VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN. BU BÖLÜME OY VE YORUM REKORU İSTİYORUM LÜTFEN :)

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!

BU ARADA BU İNSTAGRAM HESABIM : https://www.instagram.com/okay.sinem/ TAKİP EDEBİLİRSİNİZ :)

Koray'ın bakış açısından;

-5 gün sonra-

"Hala inanamıyorum." dedi Yaprak nikah masasındaki çiçekleri onuncu kez düzeltirken. Büyük bir ihtimal çiçeği bu konuma daha önce de sokmuştu ama ne kadar çiçekle oynarsa oynasın yeterli olmuyordu. Mükemmeliyetçiydi benim karım. "Sonunda evleniyorlar."

Dikdörtgen masanın bir ucunda durup onu izlemeyi bıraktım ve ona yürüyüp arkasından sarıldım. Başım omzumdaki girintide yerini buldu. Ellerimin bulunduğu yer artık kim olduğumu, ne olduğumu hatırlatıyordu bana. Utanmadan, etraftaki insanları umursamadan karnımın karnını okşadım.

"Geç bile kaldılar. Barış dünyaya gelir gelmez onları bu masaya oturtmalıydık." Yaprak kıkırdadı. Gülümsemesinin ardından eğlenceli bir cümlenin geleceğini düşünüyordunuz lakin o dünyanın belki de en ciddi en anlamlı cümlesini kurmuştu.

"Ben öyle düşünmüyorum" dedi. Nihayet ellerini çiçekten çekebilmişti. Kollarımın arasında döndü, artık o bayıldığım kahverengi gözlerini görebiliyordum. "Bence her şeyin bir zamanı var. İçinde bulunduğumuz an belki de onlar için doğru zaman. Düşünsene eğer o zaman evlenselerdi ne olurdu? Bebekle, anne baba olma fikriyle, evli olmanın sorumluluklarıyla uğraşırken bir de bu geçtiğimiz sorunlarla uğraşsalardı. Onlar için bir felaket olacaktı belki de. Belki de hayatları boyunca pişman olacakları şeyler yapacaklardı. Belki de birbirlerinden vazgeç..." Parmağımı dudağının üzerine koydum ve onu susturdum.

"Bu dediğin olmazdı işte. Rüzgâr'ın başına silah dayasan ne Asya'yı bırakır ne de bizim keratayı."

"Doğru dedin." Ayak parmakları üzerinde yükseldi. Dudaklarıma kuş kadar hafif bir öpücük kondurdu. Şu kadarcık öpücükle bile ona tutunma ihtiyacı hissettim ve belinde duran ellerimi sıkılaştırdım. Ayrıldığımızda gülümsüyorduk.

"Sanırım ufaklığımızı ezdim." Yaprak'ın göğsümde duran ellerinden biri yükseldi, yanağıma kondu.

"Bence bundan hoşlandı" dedi. Bedenime yapışık bedeni uzaklaştı. Ani bir yokluk hissi beni ele geçirdi. Etrafa eksik bir parça olup olmadığını kontrol etmek için bakındı.

Rüzgâr'ın yeni aldığı evin bahçesindeydik. Tören burada yapılacaktı. Önce bahçede hazırlanan masada nikâhları kıyılacak, sonra da içeride salonda hazırlanana büyük dikdörtgen masada toplu yemek yenecekti. Davetli listesinde çok fazla insan yoktu. Liste ailemizi ve birkaç aile yakınını kapsayıp küçük olmasına rağmen herkesin Rüzgar Eronat'ın kendine bir eş aldığını ve Asya Yetkiner'in artık bir Eronat olduğunu bilecek kadar da büyüktü. Az ama etkiliydi anlayacağınız.

Bahçesinde bulunduğumuz ev iki katlı devasa büyüklükte olmayan, gösterişli bir villanın bahçesiydi. Rüzgâr'ın deyimiyle burası onların ömürlük yuvası olacaktı. Yaprak ellerini birbirine çarpıp, derin bir soluk vermesi beni dünyaya döndüren unsur oldu.

"Tamamdır. Mükemmel oldu. Bir sorun da çıkmazsa oldubitti bu iş."

"Çıkmayacak" dedi elimi sırtına koyarak. "Rahatla" Ne kadar hazırlıkların bittiğini düşünse de etrafa göz gezdirmeyi sonlandıramamıştı. Bir anda beni şaşırtarak döndü. Sorgulayıcı bakışları üzerimde geziyordu.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin