BÖLÜM 22: TEST

10.3K 427 59
                                    

YİNE UZUN BİR ARA VE BEN YİNE ÜZGÜNÜM. BENİ LÜTFEN MAZUR GÖRÜN. ÜNİVERSİTE KAYIT İŞLERİM İÇİN KOŞTURUYORUM VE HAYAT BU ARALAR BANA HİÇ İYİ DAVRANMIYOR :(

OKUYUCULARIM İÇERİSİNDE BU SENE ÜNİVERSİTEYE BAŞLAYACAKLAR NEREYİ KAZANDIKLARINI YORUMDA YAZABİLİRLER Mİ? SEVİNCİNİZE ORTAK OLMAK İSTERİM :D

BENİ SORARSANIZ BEN ARTIK İZMİR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNDEN BİRİYİM.

İYİ OKUMALAR :D

OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN...

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!

Günler geçiyordu. Her dakika ben de bebeğimde biraz daha büyüyorduk. Günler geçtikçe içinde bulunduğum durumun ciddiyeti beni biraz daha çıkmaza sürüklüyordu. Böyle durumlarda hala içimde küçücük bir alana sıkışıp kalan çocuğa sığınıyordum. Beni ben yapan oydu. Bunca şey kaybetmişken onu da kaybetmeye niyetim yoktu.

Oturduğum banktan tam karşımda olan hastaneyi bilmem kaçıncı kez gözlerimle taradım. Sabahın çok erken saatlerinde gelip bu banka oturmuştum. Şimdi ise saat on ikiye geliyordu. Oturduğum bank hastanenin tam karşısında olmasına rağmen o kadar göz önünde değildi. Etrafındaki koca ağaçlar onu gizliyordu. Saatlerdir elimde telefonum kaybolan cesaretimin geri gelmesini bekliyordum.

Kararımı gece vermiştim. Odamda pencerenin önünde durmuş sokağı inceliyordum. Günlerdir köşe kapmaca oynamıştım bu sokakta. Rüzgâr sabah beşe yakın geliyordu eve. Poyraz ise yedi buçukta evden çıkıyordu. Onlara gözükmemek istiyorsam o iki saat arasında bir saatte evden ayrılmam gerekiyordu. Ben de uygun saat olarak yediyi seçmiştim. Her gün yedi de evden çıkıyor en geç sekizde herkesten önde işimin başında oluyordum. Ali Abi'nin bundan bir şikâyeti yoktu. Aksine halinden memnundu. Ama o da herkes gibi bendeki değişimi merak ettiğini biliyordum. Asya her sabah aynı saatte işine gidip saatlerce hiç kimseye bulaşmadan, tüm gün boyunca tek bir kelime bile etmeyecek biri değildi çünkü.

Poyraz ile kavgamızdan sonra Rüzgâr ile görüşmemiştim. Ertesi gün bahçede oturup kitap okurken başımı kaldırmamla sokakta onu görmüştüm. Bana bakıyordu. O an anlamıştım biliyordu. O günden sonra geceleri doğru düzgün uyuyamamıştım. Sürekli Poyraz'ın söyledikleri eko halinde beynimin içinde yankılanıyordu. Biz senin oyuncağın değiliz...

Günlerdir beynimin içinde yankılanan bu sesi artık daha fazla cevapsız bırakamamıştım. Kararımı vermiş sabah ise kendimi hastanenin önündeki bankta bulmuştum. Elimde tuttuğum telefonumun ekranını açıp saatlerdir kapatmadığım mesaj ekranına baktım. İleti hazır, alıcıları ise belliydi. Sadece tuşa basılıp gönderilmeyi bekliyordu. Bir tuşa basmak bu kadar zor olmamalıydı. Kendimle verdiğim savaşta galip gelmek için uğraşırken -ki neyin beni galip getireceğini bilmiyordum- önümden geçen şapkalı, ellerini cebinde on beş yaşında olduğunu varsaydığım çocuğu durdurdum.

"Hişt baksana bir sen bana" Çocuk olduğu yerde durdu. Beni baştan aşağı süzerken yüzünde çapkın bir gülüş belirdi. Havalı olma çabasına girerek şapkasını çıkardı ve eliyle saçını karıştırdı.

"Baktım." Derin bir nefes aldım.

"O ergen halinle takındığın tavır içerisinden çık. Çünkü bu şahsiyet sana bir iki hatta on- on beş numara büyük gelir canım. Sen git kreşteki arkadaşlarına asıl" Çocuğun yüzü asıldı.

"Ne vardı" dedi. İçimle hah şöyle diye düşünürken elimle onu yanıma çağırdım. Çocuk yanıma yaklaşırken elimdeki telefonu ona uzattım.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin