VOTE VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN.
İYİ OKUMALAR...
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.
Bu gece diğerlerinden biraz daha dalgındım. Durduk yere elimdeki duran kumandayı düşürüp ayağımı yaralamam da bunun bir kanıtıydı. Mutfakta yemekten arta kalan bulaşıklarla uğraşan Yaprak sesi duymamış olmalıydı. Duymamış olmasına minnettardım çünkü bu, bu gece yaptığım ilk sakarlık değildi. Yemek öncesi sofraya son konacak şeyleri mutfaktan taşırken bir tabağı yere düşürüp kırmış, yemek esnasında da çatalı yemek yerine masanın üzerinde duran elime batırmıştım. Bugünlük sakarlık kotasını çoktan aşmış olan ben Yaprak'ın bunu görmemiş veya duymamış olmasına gerçekten minnettardım.
Sakarlık yapmama yol açan dalgınlığımın sebebi Yaprak'ın koltukta otururken söylediği sözlerdi. Bana babalık testinin doğum gerçekleşmeden, bebek anne karnındayken de yapılabileceğini söylemişti. Bu da beni dönüşü olmayan bir yola sürüklüyordu. İçimde sürekli bu testi yaptırmamı süreci hızlandırmamı söyleyen ses, eğer bunu yaparsam oluşabilecek olasılıkları da bir liste halinde hazırlıyordu. Olasılıkların iki ana karakteri belliydi. Rüzgâr ve Poyraz... Zihnim olasılıkları tartıp onlarla nasıl bir hayat geçirebileceğimi canlandırırken kendimi giderek daha büyük bir düşünce denizinde çırpınırken buluyordum. Boğulmaya yakın cankurtaranını bekleyen biri gibiydim.
Dalmış gitmişken Yaprak'ın önümde telefon salladığını fark etmemle başımı hafifçe iki yana sallayıp kendime geldim.
"Hey" dedi Yaprak "Orda mısın? En son baktığımda bedeni burada ruhu başka yerlerde olan insan tayfasından biriydin de" Ayağımın üzerinde duran kumandayı eğilmeden dizimi yukarı çekerek aldım.
"Kısa kes" dedim.
"Gidiyorum" deyip elindeki telefonla kapıya ilerledi. Kapının yanında duran portmantodan eşyalarını alıp kapıyı açtı ve bir şey demeden dışarı çıktı. Kapının ardından kapanmasıyla önüme döndüm ve tekrardan televizyona odaklandım. Gerçekten kısa kesmişti.
Kafamdaki düşüncelerden sıyrılmak için televizyona odaklanmak da bir işe yaramıyordu. Düşünceler o kadar yoğundu ki televizyondaki programlar benim için sadece ses ve görüntüden ibaretti. Bakıyordum ama görmüyordum. İşitiyordum ama duymuyordum.
Evin içerisinde bir süre televizyon karşısında boş boş, hiçbir şey algılamadan oturduktan sonra bu eziyeti daha fazla çekemeyeceğimi fark ettim ve televizyonu kapattım. İnleyerek başımı koltuğun arkasına yasladım. Gözlerim kapandı. Uykum yoktu. Sadece beynim düşünmek için fırsat kolluyordu. Gözlerimi açtım. Buna izin vermeyecektim. Ne kadar çok düşünürsem düşüneyim değişen bir şey yoktu çünkü. Kurguladıklarım birer varsayımdan öte değillerdi. Babamın bir sözü aklıma geldi. Bir şeyi öğrenmek istiyorsan tecrübe etmelisin. Düşünce aklımdan gelip geçerken bir yerden annemin sesi yankılandı. Tecrübe edilmeden bir şey öğrenilmez.
Haklılardı. Oturduğum yerden ayağa kalkarken düşündüğüm tek şey bunu tecrübe etmem gerektiğiydi. Poyraz ile de, Rüzgâr ile de nasıl bir hayat yaşayabileceğimi tecrübe etmeliydim. Fakat bunu yaparken ortada hiçbir dış etken olmamalıydı. Yalnız olmalıydık.
İçimde tarif edemediğim hisle birlikte kendimi evden dışarı nasıl attığımı bilmiyordum. Saat en fazla on buçuk bilemediğin on birdi. Aklımdaki şeyi bu saatte özellikle biriyle yapabileceğimi biliyordum. O yüzden ilk ondan başlamaya karar verip bahçe kapısından çıkar çıkmaz sağa döndüm. Neredeyse koşar adımlarla bahçe kapılarının önüne geldim. Koca evi batan aşağı süzerken hiç ışık yanmadığını gözlemledim. Buna rağmen evde olduğunu biliyordum. En sevdiği renk olduğuna kanaat getirdiğim siyah arabası bahçede duruyordu. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Onu nasıl dışarı çıkarabileceğim hakkında birkaç küçük fikrim vardı. Camına taş atmak, eğer varsa odasına bir ağacın üzerinden tırmanarak gitmek gibi. Ama bunlar için odasının yerini bilmeye ihtiyacım vardı. Ve ne yazık ki bu bilgi bende yoktu. O yüzden geleneksel yöntemlere başvurdum. Evden çıkmadan son anda geri dönüp acelece cebime sıkıştırdığım cep telefonumu elime aldım ve rehbere girip isimin üzerinde parmağımı kaydırdım. Ekranda aranıyor ifadesini görünce telefonu kulağıma dayadım, aynı zamanda da arabasına yaslandım. Telefonu açması uzun sürmüştü. Bu benim için olağan dışı bir durum değildi. Uzun bir bekleyişin ardından telefon açılmadı ve hat meşgule düştü. Pes etmeyip bir daha aradım. Bu sefer o kadar uzun beklememiş telefon makul bir sürede açılmıştı.