BÖLÜM 39:DEHŞET SONRASI

6.3K 282 30
                                    

YAŞASIN TATİL! BİR AY EVDEYİM ARKADAŞLAR :D BUNU ÜNİVERSİTE NİMETLERİ ADLI YAZIMIZIN ALT MADDELERİNDEN SAYABİLİRİZ :D BOL BOL YAZMAK İSTİYORUM. HER CUMA BÖLÜM GELECEK.

DAHA DOĞRUSU BÖLÜM 500 OKUMAYA ULAŞTIĞINDA GELECEK. BİLİYORSUNUZ BEN İSTEDİĞİM OKUMA SAYISINA HIZLI GELMESİ İÇİN GÜNCELLEME GİBİ MÜDAHALELERDE BULUNUYORUM :D BOL BOL BİR BEBEK BİN MUSİBET OKUYACAKSINIZ YANİ.

SİZ DE YORUM VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!

İçeri koştum. Beynimin bacaklarıma verdiği güç içeri girip gördüklerimle son bulmuş, fren yapan bir araba misali aniden durup hareketsiz kalmıştım. Nefesim kesilmişti. Boğulacak gibi hissediyordum. Dehşet, korku... Tüm duygular bir anda üzerime yüklenmişti. Anladığım gibi salonumuzun arka bahçenin manzarasını içeri seren camekânları un ufak olmuştu. Soğuk rüzgâr içeri esiyor, uzun perde ve tülleri sallandırıyordu. Camekânın önünde duran iki koltuk arasındaki sehpanın üzerindeki vazo devrilmiş, içindeki çiçeklerin kimi yere düşmüş kimi ise sehpanın kenarında düştü düşecekti. Cam kırıkları odanın başından sonuna yeni halısı olmuştu. Koltukların camekâna dönük kısımlarındaki kumaşlar yırtılmıştı. Bunlar olduğum yerden -salonun girişinden- gördüğüm kadarıyla fark ettiğim hasarlardı. Kim bilir daha nice tahribatlar vardı bu salonda. Korku filmlerinden kesilmiş, canlandırılmış bir sahne gibiydi. Merdivenden ayak sesleri duyuldu. Sıçradım. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Yanımdaki duvardan destek aldım.

"Asya!"

Rüzgâr merdivenlerin başında korkulu gözlerle bana bakıyordu. Boşta olan kolumu kaldırıp onu durdurdum.

" Cam kırıkları..." Umursuyor gibi görünmüyordu. Merdivenlerden indi. Nasıl olduğunu anlamadan kendimi onun kollarında buldum. Gözyaşlarım akmaya başlamış, tişörtünü ıslatıyordu. Ağladım. Ben ağladıkça o beni daha sıkı sardı. Duygu yoğunluğunun arasında cılız sesimle oğlumu sormayı başarabildim. "Barış?" Sormama rağmen cevabı duymak istemiyordum. İçimdeki bu his beni rahat bırakmıyordu. O sayılı dakikalar arasında her şey kötüye gitmişti sanki. Dünya talan olmuş, insanlık yok olmuştu. Çocuklar ağlamış, güneş batıdan doğmuştu. Pireyi deve yapıyordum. Farkındaydım. Ama orada olanları bir tek ben biliyordum. Ben yaşamıştım ben hissetmiştim. Mutfakta farkına varamasam da yaşıyor olmam bir mucizeydi. Ölebilirdim. Nefesim kesilebilir, kalbim atmayı durdurabilirdi. Düşüncesi bile kötüyken gerçeğine nasıl katlanırdım?

"İyi" dedi. Rüzgâr. Saçlarım öptü. Kim bilir kaçıncı öpücüktü bu. O da korkmuştu. Rüzgar genelde hissettiklerini belli etmezdi. Bu sefer korktuğu apaçık ortadaydı. O kadar korkmuştu ki savunma mekanizmaları devre dışı kalmış, mantığı kendine yeni bir ev bulmuş, aklı başından gitmişti. Ördüğü duvarlar yerle bir olmuştu.

Uzaklaştım. Pijamamın yeniyle gözlerimi sildim. Merdivenlere yöneldim. Oğlumu görmek istiyordum. İyi olduğunu söylemişti fakat ben kendi gözümle görmek istiyordum. Onu tutmadan, öpmeden, koklamadan emin olmayacaktım. Basamakları birer ikişer tırmandım. Göz açıp kapayıncaya kadar oğlumun yanında beşiğindeydim. İlginçtir ki oğlumun yanına gelince gözyaşlarım kurumuş, başım dikelmişti. Oğlum bana güç veriyordu. Vermeye de devam edecekti. Onu kucakladım. Sardım. Kokladım. Öptüm. Bir adım gerimizde duran Rüzgâr bize yaklaştı arkadan bana sarıldı. Saçımı öptü.

"Polisi aradım. Birazdan burada olurlar" Başımı salladım. Geri çekildi. Kapıya ilerleyeceğini anladığımda onu durdurdum.

"Burada kal. Lütfen" Başını iki yana salladı.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin