BÖLÜM 13: TEK ÇİZGİ/ÇİFT ÇİZGİ

10.1K 492 17
                                    

ÖNCELİKLE GEÇEN BÖLÜMKÜ YORUMLARA BAYILDIĞIMI SÖYLEMELİYİM. MÜTHİŞSİNİZ GERÇEKTEN...

HİKAYEYE OLAN İLGİDE BENİ GERÇEKTEN MEMNUN EDİYOR.

AMA HİKAYEYE OLAN İLGİYİ ARTIRMAK VE HİKAYEYİ DAHA BİRÇOK KİŞİYE ULAŞTIRMAK İÇİN SİZDEN YARDIM İSTİYORUM. ÖNERELİM ARKADAŞLAR, HERKES ASYA'YI RÜZGAR'I, POYRAZ'I TANISIN :D

VOTE VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!

Kafamı zorla kaldırdığım dosyaları bakarken içimdeki dosyaları fırlatıp atma isteğini zorla dindirdim. Bir haftadır yaptığım tek şey işe gelip eve gitmekti. Ve üstüne üstlük mesai de kalıyordum. Eve döndüğümde o kadar yorgun oluyordum ki değil bir şey yapmak bazen yatağın yerini bile zor buluyordum. Yaşamaya başlamak derken bundan bahsetmiyordum. İçimden bir ses babana benzemeye başladığımı söylüyordu. Eve git , evden işe git. O yorgunluğun verdiği sinirle her şeyi yok etmeye çalış. Onlarında senin gibi hissetmelerini sağla. Bunun doğru olmadığını söylemek istiyordum. Ama sonra aklıma dün fırlattığım yastıklar geliyordu. Hayır dedim kendi kendime. Sen onun gibi olamazsın.

Saatin yediye yaklaştığını görüp bir umut Ali bey'in odasına baktım. Sanki ona baktığımı anlamış gibi kafasını kaldırıp bana baktı. O da benim kadar olmasa da yorgun görünüyordu. Tabi yıllardır bu meslek için ter döküyordu. Bu işin onu bu kadar yormaması normaldi. Yüzümü en şirin ifadesine büründürüp başımı eğdim. Lütfen , lütfen eve gitmeme izin ver.

Güldü.Masamdaki telefon çaldı.Telefonun ahizesini kaldırdım.

"Çabuk git gözüm görmesin seni" Gülerek telefonu yerine bırakıp. Hızla ceketimi ve çantamı aldım. Ali Bey'e bir öpücük gönderip asansöre yöneldim. Asansörün kapısına yaklaştığımda asansörün kapısı açıldı ve bizim katımızda çalışan telefonlardan sorumlu olan Şeyma indi. Ona iyi akşamlar deyip asansöre bindim. Gideceğim kat numarasına basıp elimdeki çantayı yere bıraktım. Ceketimi giydim. Dört bir tarafı aynalarla çevrili asansörün faydalarından yararlanıp üzerimi düzelttim.Tekrardan çantamı alıp kapıya yaklaştım. Asansör giriş katına gelmişti. Kapı açıldı dışarı çıktım. Dışarı çıkar çıkmaz hissettiğim mide bulantısıyla koşarak ilk kattaki tuvaletlere ilerledim.İçerideki insanları ittire ittire kabinlerden birine girdim ve midemde ne varsa boşaltım.Dışarı çıktığımda tuvalette sadece biri kalmıştı. O da ellerini yıkıyordu. Gülümseyerek lavaboya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp yanda duran havlu kağıttan bir parça kopardım.

"Kaç aylık?" Elimdeki havlu kağıtla bir süre kalakaldım. Havlu kağıdı ağzımdan çekerken anca kendime gelebilmiş ve kadına cevap verebilmiştim.

"Pardon?" Kadın gülümsedi.

"Bebek diyorum kaç aylık?" Kadına bakarken içimde acaba hangisi daha uygun bir yanıt olur diye verdiğim bir savaş vardı. Gülümsedim ve elimden geldiğince nazik olmaya çalıştım.

"Yanlışınız var hanımefendi. Ben hamile değilim" Kadının yüzündeki gülümseme silinmeden yanında duran kağıt havluya uzandı.

"Ah lütfen" dedi. "Ben iki çocuk doğurdum. Nasıl olduğunu bilirim." Kağıt havluyu yüzüne yaklaştırırken gülümseme sırıtışa dönüşmüştü. Bense panik olmuştum. Bir an kendimi evdeki vazoyu kırıp annesine açıklama yapmaya çalışan çocuklar gibi hissettim.

"Hayır gerçekten. Ben... Ben hamile değilim. Olamam! Yani ben..."

"Tamam canım. Dünyanın sonu değil ya. Aksine dünyanın en güzel şeyi anne olmak. Tabi doğumda insanın canı biraz acıyor ama bebeği görünce..." İç geçirdi. "Benden tavsiye sen yine git sezaryen ol. Tabii normal doğum en iyisi ama yine de o acı..."

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin