NOT: ÖZEL BÖLÜMLER GELECEK :) BARIŞ'IN İLK OKUL GÜNÜ, ÇOCUKLARIN OKUL HALLERİ, İLK AŞKLARI GİBİ :) TELAŞ YAPMAYIN AMA SONUÇTA FİNAL YANİ :)
HADİ EL BİRLİĞİYLE BURADAN BARIŞ'IN HİKAYESİ FENOMEN'E :)
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN. Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)
4 YIL SONRA;
ASYA'NIN BAKIŞ AÇISINDAN;
Kucağımda uykuya dalan mavi gözlü erkek çocuğundan alamadım gözlerimi. Hemşirenin gelip onu kucağıma bırakmasından beri duraksız ona bakıyordum ve büyülenmiştim. Büyülenmiştim çünkü delicesine babasına benziyordu. Tam da istediğim gibi. Hastane odasının kapısı açıldı. İçeri aşık olduğum iki erkek girdi. Gülümsedim. Kucağımdaki ismi hala belli olmayan bebeğin kundağını düzelttim. Şimdi üç olmuşlardı.
"Anne" diyerek yanıma koştu Barış. Sarı saçları koşarken uçuşmuştu. Mavi gözleri parıl parıl parlıyordu. Biraz da şaşkın bakıyordu. Kucağımdaki bebeğin kardeşi olduğuna inanmakta zorluk çekiyor gibiydi. Belki de küçüklüğü onu şaşkına çevirmişti.
"Bu o mu?" diye sordu Barış parmağını kardeşine doğrultarak. "Karnında olan kardeşim"
"Evet, aslanım" dedi Rüzgâr Barış'ı kucaklayıp yatağa oturttu. "Bu annenin karnında dışarı çıkmayı bekleyen kardeşin" Barış elleriyle saçını kaşıdı.
"Çok küçük bu?" Kahkahamı bastırmakta güçlük çektim. Onun bu tatlılığı karşısında sürekli gülmek istiyordum.
"Bebeğim sen de öyleydin."
"Ama şimdi büyüdüm" dedi Barış abi sesiyle. Kendinde dünyanın en büyük lafını etmişti. Rüzgar Barış'ı saçlarından öptü.
"Evet, aslanım. Sen büyüdün koca aslan oldun. O da evdeki küçük aslan. Sen onun abisisin"
"Hayır" diyerek itiraz etti Barış. "Ben Aslanım, o ise şebek." Söylemi karşısında ağzım aralanmadı. Bu ondan tam da beklediğim şeydi. Barış babasının onu şebek diyerek büyütmesine şahit olmuştu ve elbette ki her çocuk gibi ebeveyninden gördüğünü uygulayacaktı.
"Peki" dedi Rüzgar itiraz etmeden. "Şebek olsun. Benim de işime gelir" Kaşlarımı çatarak ona baktım. Tepkimden bir gram dahi etkilenmemişti.
"İsmi ne olacak kardeşimin" diye mantıklı bir soru sordu Barış. Dokuz aylık süre zarfında bir tane daha olsun isim seçememiştik. Şimdi de bunun altında resmen eziliyorduk. Küçük oğluma hemen bir isim bulmak zorundaydık. Ona bebek diye seslenmek istemiyordum. Umutla Rüzgâr'a baktım. Aklında bir şeyler olmalıydı ama anlaşılan oydu ki onunda aklında bir şey yoktu.
"Savaş olsun mu" dedi Barış tatlı tatlı bir babasına bir bana bakarken. Gözlerim önerdiği isim karşısında açıldı. Hızla başımı bebeğimden kaldırıp Rüzgâr'a baktım. Onun da benden bir farkı yoktu.
"Nereden geldi bakayım bu isim senin aklına" diye sordu Rüzgâr Bu benim de merak ettiğim bir konuydu. Dört yaşındaki oğlumun aklına böyle bir isim nasıl oldu da gelebilmişti. Bu arada isme bayılmıştım.
"Hani bana bir hikaye anlatmıştın ya. Ormanların kralı aslan ailesini korumak için etrafındakilere savaş açıyordu." Dudaklarını büzdü, suçlu göründü. "Ben savaşın ne olduğunu bilmiyordum ve dedeme sordum. O da bana senin isminin tam tersi dedi. İyi bir şey değilmiş ama kardeşim iyi. Yani öyle görüyorum. Ona savaş dersek belki kelime de iyi olur ha?" Ağlayacaktım. Savaş çok güzel bir isimdi ve atlattıklarımızı bize ömrümüz boyunca unutturmayacak kelimelerden biriydi. Barış ve Savaş. İlk oğlumun ismini barış olsun diye böyle koymuştuk fakat geleceğimizi korumak için savaşmak zorunda kalmıştık. İşte bu yüzden onun ismi Savaş olmalıydı.