EVET ARKADAŞLAR YENİ BÖLÜM :) ÜZÜLEREK SÖYLEMELİYİM Kİ FİNALE 2 KALA, BELKİ 3. BÜYÜK BİR İHTİMAL İKİ AMA.
TADINDA UZATMADAN KURGUYU BOZMADAN BİTİRECEĞİM AMA BU SERÜVEN BİTMEZ :) FENOMEN OLSUN, FİNALDEN SONRA BURADAN GELECEK ÖZEL BÖLÜMLER OLSUN BİR BEBEK BİN MÜSİBET FIRTINASINI DEVAM ETTİRECEĞİZ :)
İSTEDİĞİM ÜZERE 100.000 OLMAK ÜZEREYİZ SADECE 2.000 KİŞİ KALDI. TEBRİKLER BİN BEBEK BİN MÜSİBET AİLESİ VE YANIMDA OLDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER :) FİNAL KONUŞMASI GİBİ OLDU BU :)
FENOMENİ DAHA OKUMADINIZ MI? HADİ GİDİN PROFİLİME :) FENOMENİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ GELDİ VE İKİNCİ BÖLÜMÜ DE CUMA GÜNÜ GELECEK :) ARA VERMEDEN BİR SIKINTI OLMAZSA FENOMENE HAFTADA İKİ BÖLÜM GELECEK :)
SİZİ SEVİYORUM.
Ö-PÜLDÜ-NÜZ.
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
Rüzgâr'ın bakış açısından;
Saatlerdir bilmediğim bir sokakta, bilmediğim bir kaldırımda oturuyordum. Başım dik, ilerideki tanımadığım evi inceliyordum. İçeri girmem gereken vakit yaklaşıyordu ve benim artık yavaştan ayaklanıp eve yürümeye başlamam gerekiyordu. Ama ben ne yaptığımı sorgulamaktan önemli olan işleri ayırt edemiyor, hareket edemiyordum. İçeride benim her şeyim olan bir varlık vardı ve ben onu riske atamazdım. Bu işi doğru yapmak zorundaydım. Şimdiye kadar dolusuyla dakika kaybetmiştim zaten.
Ellerimle yüzümü ovuşturdum, oturduğum soğuk kaldırımdan kendimi kaldıracak cesareti bulduğumda ayaklarım yere değiyor, güneş vücudumun gölgesini boylu boyunca asfalt yola seriyordu. Az önceki kararsızlığımın tam tersi bir tavır sergileyerek, acelece yolu arşınladım. Bu kuş uçmaz kervan geçmez yerdeki tek evin kapısının önündeydim. O buradaydı. Uzun zaman sonra kavuşacaktım ona yine. Kollarımın arasına alıp sarılacaktım. Kaçırdığımız zamanları telafi edecektim. Büyük bir sabırsızlıkla tahta kapıyı yumrukladım. Kapı neredeyse çaldığım zamanda açıldı. Kapıyı açmak için bekleyen de en az benim kadar sabırsız olmalıydı. Kapının açılmasıyla yüzüm aydınlandı, büyük bir sevinçle kişinin boynuna atladım.
"Anne!" Kolları boynuma daha sıkı dolandı. Gözyaşları omzumu ıslatmaya başlamıştı bile.
"Geldin" dedi. "Gerçekten geldin. Biliyordum. Bir gün bana geleceğini biliyordum." Başımı omzuna gömdüm. Kokusunu derin derin içime çektim. Bunca kaçırdığım zaman zihnimde dolandıkça çektiğim ahların ardı arkası kesilmiyordu. Nasıl? Nasıl bunca zaman beni doğurmayan kadına anne deyip, öz annemi görmezden gelebilmiştim?
"Dur bakayım sana şöyle" dedi geri çekilirken. Elleri ile yüzümü avuçladı. Gülümsemesi güneşten bile parlaktı. Yüzümdeki ellerinden biri geri çekildi, kendi yüzünde gözünün alt kısımlarında bir yere konup gözyaşlarını sildi. "Çok yakışıklı olmuşsun. Yani seni gördüğümde de öyleydin ama böyle yakından bakınca... Dedene benziyorsun biliyor musun? Benim babama."
"Bana onu anlatır mısın?" dedim heyecanla. İçimdeki öz annemin ailesini tanıma isteği beni giderek heveslendiriyordu.
"Anlatırım tabi, oğlum. Dedeni, anneanneni, dayını... Kimi istersen. Anlatırım. Annen her şeyi yapar senin için. Yıldız Annen kurban olsun sana." Yanağımı kavrayan sağ elini avuçlarım arasına alarak öptüm. Annemin gülümsemesi mümkünmüş gibi daha da genişledi. Beni elimden tutarak içeri geçti. Salona hızla o önde ben arkada ilerlerken kapıyı zar zor arkamdan kapatabilmiştim. Beni arkasında sürükleyerek koltuğa oturdu, beni de yanına oturttu.