BÖLÜM 7 : CAMİ AVLUSUNA BIRAKILAN ÇOCUK

12.3K 533 44
                                    

Arkadaşlar çok çok çok özür dilerim Wattpad azıcık birazcık kafayı yedide ... Boş bölüm falan paylaştırdı. Yetmedi. Silmedi de. Her neyse kriz aşıldı :D ...

Evet giderek asıl konuya yaklaşıyoruz. Giriş bölümü giderek bitmeye yaklaşıyor. Hikayenin okuma sayıları ise beni o kadar mutlu ediyor ki anlatamam. Ama oy sayılarıda biraz artsa daha daha mutlu olacağım. Sonuçta bir bölümün 350 kişi tarafından okunup 6 oy alması sizede komik değil mi? Benim sınır koyup size zora koşmam komik olmaz mı? Bence olayın ana fikri anlaşıldı . İyi okumalar.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ

Onu gördüğümde yağmur yağıyordu. İnsanlar sağanak yağmurdan kaçmaya çalışıyorlardı. Bense pembe puantiyeli şemsiyemin altında kulaklarım takılı sokakta yürüyordum. Okuldan çıkalı yaklaşık iki saat olmuş , babamın eve varmasına ise bir saat vardı. Buna rağmen hala eve gitmemiştim. Sokaklarda yürüyüp vitrinlere bakmak daha eğlenceliydi çünkü. Tek sebep evde işiteceğim azarı biraz daha geciktirmekti.

İşte her şey o anda oldu. Yılbaşı için ışıklandırılan vitrinin ardında öylece duruyordu. O kadar güzeldi ki. Sadece bir defterdi oysaki. Kahverengi üzerinde yaprak kabartması olan bir defter. Heyecanla yanıma döndüm. Kimsesicikler yoktu. İşte bu zamanlarda merak ediyordum bir arkadaşa sahip olmanın nasıl bir şey olabileceğini. Yüzüm düştü. Bu benim hayatım boyunca ödeyip ödeyebileceğim en büyük faturaydı. Patavatsızlığım yüzünden etrafımda olmayacak insanlar. Ve aynı zamanda sadece zengin ve güzel olduğum için etrafımda pervane olacak sahte yüzler. Böyle bir ruh halindeyken girip aldım o defteri. Başlarda elime bile almadım. Onu ilk elime alışımda da yine böyle bir ruh hali içerisindeydim. Babamın azarları fazla geliyordu artık. Sonuncusuysa fazla ağır. O gün neler olduysa o deftere yazdım. Günler geçtikçe ,babamın azarları çoğaldıkça defterdeki yapraklarda dolmaya başladı. O bitince yerine başkası geldi. Kaç kere tuttuğum günlüklerimi ateşe vermeye çalıştımı hatırlamıyorum. Her günlüklerimi küvete doldurup çakmağı elime alışımda durmuştum. Anılarımı yakmak istemiyordum çünkü. Saçma sapan, güzel, çirkin, kötü , iyi anılarımı yakmak istemiyordum.

Şuanda da olduğu gibi. Dudaklarımdaki baskı giderek artarken nihayet kendime gelip asıl soruya odaklanabildim. Karşılık verecek miydim? Kendimle olan savaşım sürerken dudaklarımdaki baskı yok oldu. Bedenimi esr alan beden benden uzaklaştı , beni olduğum yerde kalmaya zorlayan eller kollarımdan ayrıldı. Gözlerimi açtığım Poyraz biraz hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu. Bir şey demeden hala açık olan kapıya dönerken yenilmiş bir arslanı andırıyordu. Eşikten dışarı bir adım kala söylediğim sözler onu durdurdu.

" Gözlerimle alıp veremediğiniz nedir sizin?" Olduğu yerde duraksayıp dışarı attığı adımını kısa bir tereddütten sonra geri çekti. Topukları üstünde geriye doğru bir dönş yapıp bana baktı. Yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı.

"Kendini hiç benim gözümle görmedin de ondan" Derin bir nefes aldı. Aklı karışmış gözüküyordu. Önce kaşları çatıldı sonra da ardındaki kapıyı ayağıyla kapatarak yanıma geldi. "Veremediğiniz derken" Güldüm.

"Bana hasta olan sadece sen misin sanıyorsun?.Şimdi öylesem İzmir'in tüm playboyları buraya yığılır." Yalandı. Hepsi gelmezdi. Rüzgar gelmezdi. Diğerlerinden emin değildim ama Rüzgar'ın gelmeyeceğinden emindim. Bunu düşünmek içimi saçma sapan bir duygu ile doldurdu. Ne diyordu insanlar buna. Hah! Üzüntü...

Poyraz'ın yüzü muzip bir gülümsemeyle aydınlandı. Bu adam gülünce ne kadar güzel olduğunun farkında bile değildi.Elini çeneme koyup parmaklarıyla yanağımı okşadı.

"Bir tanesi gelmiş yetmez mi?" Elimi yanağımda duran eline götürüp elini kavradım. Elini elimle birlikte aşağı indirdim. Başımı evin içerisinde gezdirerek

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin