İYİ OKUMALAR :D
VOTE VE YORUMLARINI EKSİK ETMEYİN...
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ...
Sandalyemde geriye yaslanırken saate bakıp daha işten çıkmama ne kadar çok olduğuna bir kez daha lanet ettim. Daha öğlen paydosu bile olmamıştı. Bugün yapmam gereken işler her zamankinden daha az olmasına rağmen kendimi olduğumdan daha tembel hissediyordum. Günün her saati her dakikası hatta her saniyesi bir adım atmaya dahi enerjim yoktu. Eskiden öylesine tembeldim, ama artık bir bahanem vardı. Ben hamileydim.
Poyraz ile Rüzgâr'a baba olma ihtimallerinden bahsetmemin üzerinden bir hafta geçmişti. Bu süre zarfında hayatımda çok da değişen olmamıştı. Sadece Rüzgâr ile Poyraz evime daha sık uğramaya başlamışlardı. Evimin zili neredeyse hiç susmuyordu. Biri bir geliyor, onun gitmesinin ardından çok diğeri geliyordu. Sanki kendilerince bir çizelge ayarlamışlardı. Sabahtan öğleye kadar Asya benim, öğleden akşama kadarsa benim. Benimle ilgilenmeleri beni bir yandan mutlu ediyor bir yandan da huzursuz ediyordu. Enerjimi alan en büyük etken de buydu. Onlar etrafımdayken sürekli düşünüyordum. Her şey pamuk ipliğine bağlıydı çünkü. Bir kıvılcım yeterdi ateş çıkarmaya. Rüzgâr ile Poyraz için anlaşmak kelimesi sadece harflerin bir araya gelip oluşturduğu bir bütündü. Birbirlerinden hiç haz etmiyorlardı. Ne zaman karşılaşsalar ikisinin de gözlerini ateş bürüyor, kılıçlarını çekip taarruza geçmek için hazırda bekliyorlardı. Gerçi birbirlerini sevmelerini de bekleyemezdim. Ortada ikisinden de olma ihtimali olan bir bebek taşıyan bir kadın vardı çünkü. Onlar arkadaş olmayı bırak, artık yoldan geçen iki yabancı bile olamazlardı. Artık onlar birer ezeli rakiptiler.
Elimi uzatıp masanın üzerinde duran çikolatadan bir kare koparıp ağzıma attım. Ofis bugün çok sessizdi. Herkes başını gömmüş çalışıyordu. Şeyma da bugün işe gelmemişti. Duyduğuma göre bugün düğün alışverişine çıkacaklarmış. Derin bir nefes aldım. Canım çok sıkılıyordu. Şeyma olduğunda en azından biraz muhabbet ediyor böylelikle vakit daha hızlı geçiyordu. Birinin elini masama sertçe koymasıyla yerimden sıçradım. Başımı kaldırıp kim olduğunu anlamam bir iki saniyemi almıştı.
"Bakıyorum kaytarıyoruz. Çikolatalar falan. Çay falan da getirmemi ister misin?"
"Yok, gerek yok. Ama yine de teşekkür ederim Ali Abi" Ali Abi kaşlarını çatarak bana baktı. Kahretsin! Ona Ali Abi demiştim. Hiç bozuntuya vermeden omuz silktim.
"Ben demiştim. Hem sen değil miydin sana Abi dememi isteyen"
"Ama kalkıp da içerde de söyle demedim" dedi elindeki dosyayı sallayarak. Aklı sıra benden hesap soruyordu.
"Ama ben değil miydim sana bak ben içerde de böyle yaparım diyen" Ali Abi elindeki havada tuttuğu dosyayı aşağı, bel hizasına indirdi. Derin bir nefes verip
"Hadi kalk" dedi. Sorgulayıcı bakışlarla ona baktım. Güldü. "Hadi yine iyisin. Terfi almışsın" Gözlerimdeki soru işaretleri kaybolup yerini şaşkınlık ifadelerine yer verirken Ali Abi asansöre ilerledi. Asansörün içine girip bana doğru dönünceye kadar yerimde kaldım. Elini kaldırıp kat numarasına basmak üzereyken anca kendime gelebilmiş ve asansördeki yerimi almıştım. Ali Abi düğmeye bastı ve kapılar kapandı. Ona döndüm.
"Nereden çıktı şimdi bu?" Omuzlarını kıstı.
"Bilmem. Bilmeye de gerek yok bence. Sonuçta emir büyük yerden. Vardır bir bildikleri"
Asansörden çıktığımızda Ali Abi beni daha önce girmediğim bir odaya yönlendirdi. Odasının kapısını çalıp içeri girmeden önce kısa bir süre de olsa başımı geriye tıp kapının iki yanına eğer çakılı bir tabela varsa diye baktım. Yoktu. İlginçti. Şirketteki tüm odalar yanına çakılan tabelalarca kime veya ne amaçla kullanıldığı belirtilmişti. Ali Abi beni içeri eşikten geçirdi ve bende başımı indirdim. Odaya şöyle bir göz gezdirdim. İçeride bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az eşya vardı. Bir masa bir sandalye ve duvarda bir iki tane asılmış çerçeve. Odadaki tüm eşyaların üstü tozlanmış, bir zamanlar siyah olan masa şuan beyaz gözüküyordu. Sanki içeride yaşayan bir insan değil de bir hayaletti. Odayı daha detaylı inceledikçe buranın kime ait olduğu beni daha da meraklandırıyordu. Bir şekilde buradaki kişi insanlardan izole edilmişti. Ve içimdeki bir ses bunun o kişinin kendi tercihi olmadığını söylüyordu. İçeri girdiğimizden beri bize ters bir şekilde dönük duran siyah sandalye ağır ağır bize döndü. Pencereden içeri süzülen ışık kademeli bir şekilde sandalyede oturan kişiyi görünür hale getirdi.