BEN GELDİM. TAMI TAMINA 9 SAYFALIK BİR BÖLÜMLE HEMDE :) YILBAŞI EKSTRA ÖZEL GİBİ BİR ŞEY OLDU BU :D YARIN ATACAKTIM AMA DAYANAMAYIP ATTIM. BU BÖLÜM MERAKLA BEKLEYEN ARKADAŞLARIN TÜMÜNE GELSİN :D BU ARADA UNUTMADAN GENÇ KIZ EDEBİYATI KATEGORİSİNDE 63 LERE KADAR ÇIKTIK. DARISI 1. OLMAYA İNŞALLAH. SİZ VARKEN O DA OLUR YA :)
SEVİLİYORSUNUZ :)
HEPİNİZE MUTLU MUTLU YILLAR ŞİMDİDEN :D
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN!
Rüzgâr'ın bakış açısından
30 Aralık 2015 Çarşamba...
Elimdeki kutuyla evin kapısından içeri girmeye çalışıyordum. Kutunun içi türlü süs eşyasıyla doluydu ve bazıları -ışık ve benzeri şeyler- kutudan aşağı sarkıyordu. Bu da geçişimi zorlaştırıyordu. Sabah uyandıktan sonra Asya heyecanlı bir şekilde kucağında Barış ile yanıma gelmiş yılbaşı için hazırlık yapmamız gerektiğini söylemişti. O kadar istekli ve hevesliydi ki kahvaltımı bile doğru düzgün yapamadan kendimi dışarıda gerekli malzemeleri alırken bulmuştum. Almaya giderken oflayıp puflasam da yılbaşı ağacını ve süsleri seçerken yüzümde bariz bir gülümseme vardı. Bu gülümseme alışveriş yaptığım dükkândaki görevli kızla işleri biraz karıştırıp zora soksa da, bu gülümseme mutluluğumun bir göstergesiydi. Onu göstermekten hiçbir çekincem yoktu. Dışarıdaki kızlar istedikleri kadar onlara iş attığımı düşünebilirlerdi. Tabii ki de Asya'ya ne dükkânda olanlardan ne de bu düşüncemden bahsetmeyecektim.
"Ha" dedi Asya başını aldığım çam ağacından çekerek. Çam ağacının boyu neredeyse Asya'nın boyuyla birdi. Süslenmemiş haliyle bile güzeldi. Daha büyük bir şey almayı düşünmüştüm ama bunu bile zor getirmiştim. Yukarı çıkarmak ise ayrı bir ölümdü. Her şeyden önce Asya bu ağaçtan memnundu. Yukarıya taşıyıp Asya'nın sabahtan beri belki de yüz kere söylediği koymamız gereken yere koyduğumdan beri ağaca büyülenmiş gibi bakıyordu. Bu da yeterliydi zaten.
"Getirdin mi?" Zıplayarak yanıma geldi. Mutluluğu yüzünden okunuyor, heyecanı hareketlerine yansıyordu. Boşuna çocuk anne demiyordum ona. Belki fiziken belli bir olgunluğuna gelmişti ama ruhu hala çocuktu. Göz kapaklarımın refleks olarak kapandığı o bir saniyelik zaman diliminde hayal kurdum. Bundan birkaç sene sonrasıydı ve Barış büyümüştü. Yine burada başka bir yılbaşı kutlamak için hazırlık yapıyordu. O da annesi gibi heyecanla zıplıyor, içi içine sığmıyordu. Hayalim sonlanınca gözlerim koltukta ana kucağının içinde uzanmış bize bakan ufaklığa kaydı. Ne yaptığımızı anlamaya çalışıyor, ellerini ayaklarını oynatıyor, arada sırada farkında olmadan dilini çıkarıyordu.
"Şebek" dedim.
"Hı?" Yeniden Asya'ya baktığımda kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ona söyledim sanmıştı. Açıklama yapmaya hazırlanıyordum ki kendiliğinden ne olduğunu anladı ve önce ufaklığına baktı sonra da bana döndü.
"Oğluma şebek deme"
"Şebek ama"
"Değil" dedi iki elini beline koyarak. Çok güzel Asya'yı kızdırmıştım. Uğraş bakalım Rüzgâr şimdi.
"Hadi ama" Elimdeki kutu durdukça ağırlaşıyor duruşumu bozuyordu. Biraz daha tutarsam iki büklüm olacaktım. "Baksana şuna ellerini oynatıyor, dilini çıkarıyor. Şebeklik değil de ne denir buna." Gözlerini kıstı.
"Babasına çekmiş denir şekerim" dedi ve elimdeki kutuyu aldı ve ağacın yanına ilerledi. Sinirle de olsa kutuyu elimden almasına memnundum. Bu yüzden laf sokmasına göz yumacaktım. Asya kutuyu ağacın dibine bıraktı ve gelişigüzel bir tane süsü eline aldı. Yıldız şeklinde bir süstü. Tepeye koymak için çok küçüktü ki orası için bir tane almıştım zaten. Asya gitmeden önce beni bu konuda oldukça tembihlemişti. Almamam imkânsızdı. Asya düşünüyordu ve şimdiden beş dakika geçmişti. Bir süs için bu kadar zaman harcayacaksak. Bu işe hemen el atmalıydım.