BEN GELDİM :) UMARIM HAYATINIZDA HER ŞEY YOLUNDADIR.
YORUM VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
VE AŞAĞIDA SORDUĞUM SORUNUN BENİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR ÖNEMİ VAR. SİZDEN BUNUN CEVABINI DUYMAYA ÇOK İHTİYACIM VAR. LÜTFEN CEVAPLAYIN OLUR MU?
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.
Telefon kulağımda geçirdiğim her dakika olan sinirimi iki katına çıkarıyordu. Şimdiden aklımda oluşan Poyraz'a yapacağım işkence planları kendi içlerinde seviye atlayıp amaçlarından sapmışlardı. Sinirle aklımdan geçen Poyraz'ı öldürme düşüncesi giderek gerçeklik kazanıyordu. Telefondan bir kez daha aradığınız kişi şu anda meşgul lütfen daha sonra deneyiniz sesini duymamla telefonu hızla kulağımdan indirdim ve o anın verdiği hisle önümdeki yatağa sert bir tekme attım. Bir nevi yatağı Poyraz yerine koymuştum.
Telefonu yatağa fırlatıp ellerimi saçlarımın içerisine daldırdım. Sakinleşmem gerekiyordu. Asya'nın yanına böyle çıkamazdım. Derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirme çabamın meyvelerini toplamaya başladığımda içeri yöneldim. Kısacık koridoru kaplumbağa yavaşlığında geçerken kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Bu iyi hissi uzun sürmemişti.
Odaya girdiğimde Asya'yı koltukta başını ellerinin arasına almış hıçkıra hıçkıra ağlarken görünce içimde öfkenin bir volkan gibi köpürdüğünü hissettim. Niye ağlıyordu ki? Ağlamamalıydı. Benim yanımdayken olmazdı. Zaten kendimi çaresiz hissederken onun ağlaması ikimiz için de bir yararı olmazdı. Ona ilerledim. Önüne çöktüm. Ellerimle bileklerini tutup ayırdım. Başını hafif kaldırdı. Gözlerimiz buluştu. Gözleri ağlamaktan kızarmış, hafif şişmişti. Ne ara bu hale gelmişti ki? Ben kaç siktiğimin dakikası o odadaydım. Aklımdaki sorular giderek artarken Asya kısık sesiyle konuştu.
"İsmimi söyledi" dedi. "Bebeğinin annesinin ben olduğumu söyledi." Ağzından küçük, çocuksu bir hıçkırık kaçtı. "Ben nasıl dışarı çıkacağım Rüzgâr? Herkes... Herkes benim..."
"Sakın!" Asya olduğu yerde sinerken arabanın anahtarlarını alıp koşar adım evden çıktım. O Poyraz'ı bulacaktım. Hangi delikte olursa olsun bulacaktım onu. Bulup bunun bedelini ödetecektim. Arabanın kapısını açtım ve koltuğa yerleşip sertçe kapıyı kapattım. Gaza son kuvvetle basmaktan arabadan acı bir çığlık yükseldi. Ardından şaha kalkan bir at misali hızla sokakta ilerlemeye başladı.
Şehre varmam gelmemizden daha kısa sürmüştü. Çünkü yol boyunca sol şeridi kullanmış, son gazla ilerlemiş, yoldaki tüm şoförlerden bir sürü küfür işitmiştim. Olay birkaç polisi de ardıma katmamla tam bir curcunaya dönse de ehliyeti kaptırma pahasına da olsa umurumda değildi.
Arabayı ani bir frenle durdurup ilk seçeneğim olan Poyraz'ın evine doğru ilerlemek için kapıyı açtım. Burada olduğunu farz ediyordum. Haber canlıydı ve Poyraz'ın ne yazık ki orada kalmayı akıl edemeyecek kadar akıllıydı.
Hızlı adımlarla gücümü öfkemden alarak bahçe kapısına gittim. Kapıyı iterek açtım ve tahmin ettiğim gibi Poyraz yanında küçük bir kız masada oturuyordu. Beni fark ettiğinde yüzünde ukala bir gülümseme belirdi ve ayaklandı.
"Ne o. Tebrik etmeye mi gel.." Sözünü tamamlayamamıştı. İzin vermemiştim. Ona attığım kafa yüzünden yerde boylu boyunca uzanan Poyraz kanayan burnunu tutuyordu. O ukala sırıtışı yüzünden silmek beni ne kadar mutlu etmişti. Yaptığım hareket yüzünden küçük kız korkmuş olmalı ki oturduğu yerden kalktı ve çığlık attı.
"Baba!" Bu duruma şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Poyraz masanın ayağına tutunarak kalktı. Burnundaki kanı eliyle silip
"Hadi tatlım sen içeri git" dedi. "Bizim büyükler olarak halletmemiz gerekenler var" Kız tereddütte kalmıştı. Küçük olmasına rağmen her şeyi bilen, sezebilen bir kıza benziyordu.