''Ne demek simsiyahtı ne demek istiyorsun?''Arkun gözlerini benden çekip Korel'e döndürdü. Onun yanında konuşmak istemiyormuş gibi görünüyordu. Omuzumun üzerinden Korel'e baktığımda ''Ben müsaadenizi isteyeyim, konuşacak şeyleriniz var anlaşılan.'' Diyerek sandalyedeki paltosunu aldı ve sanki bir işi varmış gibi yanımızdan hızla rüzgâr gibi geçti.
Arkunsa o gider gitmez yüzünü benimkine doğru eğdi, ''Gözlerindeki beyazlık yoktu, gözünün tamamı siyaha bulanmış görünüyordu.'' Diye fısıldayıp geri çekildiğinde kirpiklerimi hızlı hızlı kırpıştırdım.
''Arkun.'' Endişeli yüzüyle bana döndü.
''Sanırım Korel'i gördüğü için bu kadar korktu.'' Endişeli ifadesi yerini şaşkın ve sorgulayıcı bir ifadeye bırakırken sözüme devam ettim. ''Korel ayağa kalktığında koşmaya başladı.''
''Saçmalama, neden ondan kaçsın. Altı üstü bir ressam, ayrıca lise de bir resim öğretmeni.'' Derin bir nefes verdim ve kafamı sağa sola salladım. ''Gözlerinin simsiyah olduğunu sen söyledin Arkun, bu nasıl mümkün olabilir peki?''
''Acaba içine in cin mi girdi, hocaya falan mı okutsak?'' ellerimi yüzüme geçirip boynumu kütlettim. Ne yapabileceğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim, ortada bir şeylerin döndüğü ve bu dönen şey her neyse akıl almaz olduğu.
''Nereye gitmiş olabilir?'' diyerek ellerimi yüzümden çektim. Arkun dudaklarını büzdü.
''Eskiden olsa bilirdim ama Eva'yı tanıyamadığım zamandan beri nereye gidebileceği hakkında bir fikrim yok.'' Cep telefonu çalınca Arkun'un omuzuna elimi koydum. Onun işe dönmesi gerekliydi, benim ise bugün yapacak hiçbir işim yoktu.
''Sen işe dön, ben Eva'yı ararım.''
''Emin misin?'' Değildim, Elbette ki emin falan değildim. Bu kasaba da çok garip şeyler oluyordu ama Arkun bana inanmadan onun yanımda olması bir yarar sağlamazdı.
''Evet, sen işe dön haber veririm.'' Tereddütte kalmış bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam etti, telefonu ikinci kez çaldığında yenilgiyle kafasını salladı ve ''Dikkatli ol.'' Diyerek sarıldı.
''Sende.'' Diye mırıldandım, o arabasına giderken cüzdanımdan bir yüzlük çıkarıp masaya bıraktım. Garson parayı alıp yeterli işareti yapınca derin bir nefes aldım ve Yeşil Limandan çıktım.
Buraya döndüğümden beri sadece burada geçtiğim yolları biliyordum, kalanını da sanırım bugün öğrenecektim. İlk işim Eva'nın evine gitmek olacaktı.
Bir şeyden kaçmıştı, kaçması için bir şey görmesi gerekliydi. Bir şeyden korkması gerekliydi, birinden korkması gerekliydi. En merak ettiğim şey ise korkma sebebiydi.
Kasaba'nın büyük olmamasının tek avantajı bir yerden bir yere yürüyerek gidebilmekti. Tabi ben dün geceden sonra yürüyerek gitmekten korkar hale gelmiştim ama taksi bekleyecek zamanım yoktu.
İlk sokaktan döndüm ve hastanenin olduğu araya girdim. Hava da yürümeme pek yardımcı olmuyordu, bunaltıcıydı. Ayrıca gözümün önünde hala dün ki adamın cesedi vardı. Saçlarımı arkaya attım ve derin bir nefes verdim.
O görüntüler gerçek miydi, gördüğüm gerçek miydi?
Ya Sencer?
Bir şey gördüğümü nerden biliyordu?
Belki de oydu?
Yok artık!
Buna inanmak içimden gelmiyordu. İçimden bir ses gördüğüm ölümün, Azrail'in o olmadığını fısıldıyordu. Öyleyse kimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
Mystery / Thrillerİnsanlar cennete uzak, cehenneme yakındı. Cehennemin Kıyısında yürüyorlardı. Her yalanlarıyla, her günahlarıyla. İnsanlar yer yüzünde şeytandan kaçardı, çünkü bilirdi ki şeytanın ve kötülüğün onlara verebileceği tek ışık ateşin ışığı olurdu. Cehenn...