I | KUZGUN

6.8K 231 143
                                    




Küçüklüğünüzü hatırlıyor musunuz? Belli bir yaş söylemiyorum, sadece çok ama çok küçük olduğunuz zamanlardan bahsediyorum. Bazı insanlar hatırlardı, anıları hatırlamasa da hisleri orda içinde duruyordu. Bazıları ise hatırlamak istemediği birçok şeyi çoktan unutmuştu. Benim de hatırladığım zamanlar masallar anlatılmaya başlandığı zamanlardı. Her şeyin güzel olduğu, derdin ve tasanın çocuklara ait değil yetişkinlere ait olduğu zamanlardı. Herkesin dönmek istediği zamanlar, insanların başka insanları kırdığını görmediğimiz ya da hissetmediğimiz zamanlar.

Küçükken bunu fark etmek hiç mümkün olmuyordu çünkü çocuklara her zaman masallar anlatılırdı. Çocuklar masallara bayılırdı, hepsi mutlu sonla bittiği için. Yetişkinlerin okurken hiç inanmadığı, çocukların ise inanarak hayatta hayal kırıklıklarına uğramasına sebep olan ve hep mutlu sonla biten şey masallardı. Herkes bilirdi ki masallar hep mutlu sonla biterdi.

Benim birçok çocuktan ayrı inandığım başka şey de her efsanenin ve masalların bir gerçeklik payı olduğuydu. Sonuçta o kadar hikâyeden biri mutlaka gerçek bir şeylerden esinlenmiş olmalıydı, öyle değil mi?

Ya da bende büyük babam gibi kafayı sıyırmış, hayal dünyasında yaşayan bir kızdım. Tabi yaşım 24 olmasaydı bu kulağa daha inandırıcı gelebilirdi. Cam da ki yansımamdan asla 24 yaşında göstermeyen yüzüme ve yorgun simama baktım. 9 saatlik yolun ardından resmen yaşlanmış gibi görünüyordum. İçimden 'Al sana 24 yaş görüntüsü Efnan.' Diyerek alay ettim ve yan tarafımdan gelen nazik bayanın hoş tonlu sesini duyduğumda refleksle yüzümü çevirdim. Otobüse bindiğinde model gibi görünen kadın şu an tam depresyona girmiş bir ergen gibi duruyordu. Saçları dağılmış, göz makyajı akmıştı ve yüz ifadesi artık sevecen değildi.

''Pardon bakar mısınız, Ne kadar kaldı acaba?'' Muavin olan genç çocuk ilerlediği ön koltuklardan tutunup yüzünü omuzunun üzerinden kadına çevirdi.

''Geldik, kasabaya girmiş bulunmaktayız. On dakika içinde otogara varmış oluruz.'' Kadın rahatlamış bir ifadeyle teşekkür etti, muavin öne doğru giderken kadınla gözlerimiz kesişti. Ardından yüzümü ondan çevirdim ve açılmayan küçük televizyona bakarak arkama yaslandım.

Resmen omuzum tutulmuştu. Burada havalimanı olmamasını kafamdan bir kez daha söylenerek sorguladıktan sonra gözüm karanlık yola tekrar çevrildi. Otobüsün içi de oldukça karanlıktı, etrafta ışık sayılabilecek parlaklıkta hiçbir şey görünmüyordu.

Bu karanlık sokak bile şehirden uzaklaştığımızı kanıtlar nitelikteydi. Şehirde her sokakta bir sürü sokak lambası olurdu. Ya da herhangi bir mekânın ışıkları yanık kalırdı. Burası ise henüz yeni lüks yapılmaya başlanan bir kasabadan ibaretti. Stabil hızda ilerleyen otobüs kimsenin beklemediği bir şekilde ani fren yaptığında otobüsün sarsılması ile camdaki yansımam kaydı ve kafamı önümde ki televizyona sertçe vurarak acıyla inledim. Kafam geriye tekrar vurduğunda herkesten gelen inlemeler otobüste yankılandı. Fazla hızlı ilerlemememize rağmen bu fren herkesi hazırlıksız yakalamış şoföre sebebini kızgınca sormalarına sebep olmuştu.

''Ne oluyor?''

''Kaza mı yaptık?''

Muavin şoföre seslenirken şoförden ses gelmemesi herkesi telaşlandırmıştı, ben de neler olduğunu anlayabilmek adına elimi alnıma götürürken kalkmaya çalıştım. Otobüsün içindeki ışıklar yanmaya başladığında sadece birkaç kişinin benim gibi kafasını sert vurduğunu gördüm.

Muavin telaşlı sesiyle herkesin onu görebileceği kısma çıktı. ''Herkes lütfen sakin olsun, Kaza yapmadık sadece ani bir fren yapmamız gerekti. Lütfen kimse olduğu yerden kıpırdamasın, görevlileri aramam gerekiyor.'' Muavinin yaptığı açıklamanın ardından ön kapı açıldı ve alel acele koşarcasına indi.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin