25 | Kabir Azabı

568 50 57
                                    

İnsanlar çığlık çığlığaydı, çığlıklar ne kadar güçlüyse sesleri o kadar baskındı. Yine de kimse onları duymuyordu. Belki çığlıkları yeri göğü inletecek kadar fazlaydı, belki de benimki kadar fazlaydı ama onlar birbirinin çığlığını, kendi çığlıklarıyla örtüyordu. Cehennem dediğinizde akla sadece ateş ve yanan insanlar gelirdi, ama cehennem bundan ibaret değildi.

İndiğimde cehennemin bundan ibaret olmadığını ve hayatımda gördüğüm en korkunç yer olduğunu anlamıştım.

Canım yanıyordu, bedenimin her zerresinde alevleri hissedebiliyordum. Tek gördüğüm ve hissettiğim cehennem ateşiydi. Söylenildiğinden daha korkunç hayal edilemeyecek bir eziyetti. İnsan bedeninin en ufak zerresine kadar işliyordu. Tenimin altına, içine kalbime kadar sızıyordu. Güneşin uzaktan bedenimize verdiği sıcaklığa bile dayanamayan insan bedeni buradaki bilinen en yüksek ateşte yanıyor ama asla şekil değiştirmiyordu buna rağmen bedenden çok ruhum görünüyordu. Bedenim görünürde vardı ama ondan çok gördüğüm tek şey parçalanan ruhumdu.

Tenim yandı, acılı çığlığım diğer günahkarlara karıştı. Burada çığlıktan başka hiçbir ses yoktu. Kimseyi görmüyordum ama acı dolu haykırışlarını duyabiliyordum. Hepsi kulağımdaydı ve benimkiyle birleştiğinde içimi titretiyordu.

''Cennetin kapılarının sonsuza kadar kaçırdığına pişman mısın Efnan? Şimdi bir Şeytan'a âşık olduğun için pişman mısın?''

Pişman mıydım? Korel'i sevdiğime ve bunun için sadece ruhumu vermeyi değil cehennemin sonsuzluğunu da kabullendiğime pişman mıydım?

Lilith'in kahkahası kulaklarıma dolduğunda ruhumun canı yandı. Ben yer altına iner inmez Sencer girdiği cehennem hapishanesinden çıkmıştı, ruhu paramparçaydı.

Onun çıktığı yere Azura beni yerleştirmişti, onun acısını hissetmemi istiyordu. Onun neler yaşadığını hissetmemi istiyordu. Sencer buraya indiğinden beri onun için bir kere bile ağlamadığım için beni suçluyordu. Çünkü Sencer buraya benim yüzümden inmişti ve söylediği her şeyde haklıydı.

''Yine de ben son bir şans vermeyi severim, Azura'ya tanıdığım ikinci şansı sana da tanıyacağım... '' ruhum alevlerin sardığı o hapishanede kaçmaya çalıştı. Hiçbir şey duymadım, algılayamadım.

Tek duyduğum ateşin her saniye daha çok harlanışıydı. Buraya geldikten sonra anlıyordu insan, insan bedeninde ihtiyacımız olan her şey bomboştu.

Kalp atışı, nefes alışı ve damarlarındaki kanın dolaşımı. Hepsi tamamen boştu, tek ihtiyacımız olan temiz bir ruhtu.

Ruhumuzu kirletmemeliydik, yalanlarla ya da başka yasaklarla. Her işlediğimiz suçlar günahlar sadece bir deftere yazılmıyordu, ruhumuzu karartıyordu ve her bir adımda kararmaya başlayan ruh temiz olmaktan git gide daha çok uzaklaşıyordu. Çünkü karanlık seni kendine çeken bir girdaptı.

Ateşler ruhumda azalmaya başladığında karşımda dikilen Lilith'in yer altındaki silüetini gördüm, bu görüntü bir kez daha gözlerimi yaktı. Hislerim yoktu, eğer olsaydı şu an korkunun bambaşka bir zirvesini hissediyor olurdum ama hislerim bile sadece ateşi hissetmem için kapanmıştı.

Tamamen ateşten kadın bedenine benzeyen bir silüet. Gözleri yok ama bakışı içime işliyor, sesi yok ama kulaklarıma sözleri doluyor, hiçbir duygusu yok ama nefreti hissediliyor.

''Sonunda olman gereken yere geldin...'' ses... kulağıma ses geliyordu ama nerden geliyordu? Karşımdaki görüntü de hiçbir değişiklik yoktu, dudakları bile yoktu.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin