24 | Son Şans

810 52 32
                                    




Bir nefes insanın en ihtiyacı olan şeydi.

Bu zamana kadar benim de öyleydi. En azından Korel'i hissedene ve tanıyana dek öyle sanıyordum. Çünkü onu tanıyarak aslında kendimi de tanımıştım, artık en ihtiyacım olan şey nefes değildi.

Korel'di.

Onun yer yüzünde doğa üstü bir varlık olduğunu öğrendiğimde kendimin de yıllardır aradığım doğa üstü varlıklardan biri olduğumu öğrenmiştim.

Ardından doğa üstü bir varlık olarak doğa üstü bir bağla bir şeytana bağlanmıştım, her zerremle ona âşık olmuştum. Bu fikir başta korkutucuydu, ödümü koparıyordu.

Ama tüm duygularıma karşılık tek bir duygu hepsini susturdu. İçimdeki çığlıklar fısıltıya, tüm doğrular yanlışa, tüm gerçekler yalana dönmüştü. Bunlar benim ezelden kabullendiğim şeylerdi çünkü hepsi benim için artık arkada kalıyordu.

Tüm bunlar şu an tam karşımda kirpikleri hareketsiz, nefes almaya ihtiyacı olmadan yatan ve kusursuz dokunuşları hala tenimde olan adamın arkasına kalıyordu. Çünkü benim hayatım artık ondan ibaretti.

Birine âşık olduğunuzda sağır olmazdınız, sadece herkesi susturarak sevdiğiniz insanın sesini dinlerdiniz. Aynı benim Korel için, Korel'in de benim için yaptığı gibi.

Parmaklarının dokunuşlarıyla yanan belim sızladığında dudaklarımı ısırdım.

Yalancıydı, tam bir yalancıydı!

Dün bana söylediği 'Belki nefes aldırmayı unutturamam.' Lafı tamamen havada kalmıştı çünkü gece boyu tek nefes onun dudaklarından aldığım nefesti. Beni kendimden geçirmiş nefesimi kesmişti ve ruhum artık tamamen karanlıktı.

İçimdeki beyaz noktalar hep öpücüyle adım adım karanlıkla örtüldü, beyazın aydınlığı kendini ateşin aydınlığına bırakmıştı ve ruhumun beyazlığı artık karanlıktı ve bunu tüm benliğimde hissedebiliyordum.

Aydınlığı herkes severdi ama karanlık herkesin uzaktan özendiği şeyden başka bir şey değildi. Kimse eline imkân verildiğinde aydınlığı bırakıp karanlığa gitmezdi, eğer aşık değilse.

Ben o yolu koşa koşa aşmış karanlığa karışmıştım ve bundan hiç pişman değildim.

Ellerimi saçlarının arasına uzatarak gezdirdim. Tenimiz alev gibiydi, açıkçası ilk öpüştüğümüz an odada yangın çıktığını var sayarsak ben dün gece otelin yanacağını düşünmüştüm ama tek yangın bizim içimizdeydi.

Dudaklarımda bir tebessümle elimi saçından yanağına indirdim. Yanakları çukurumsu bir şekilde içe göçüktü ve bu görüntüyü onda gördükten sonra sevmiştim.

Sıcacık yanaklarından dudaklarına ve boynuna indiğimde kıpırdandı. Saat kaçtı bilmiyordum ama güneş perdenin arasından rahatsız edici düzeyde sızıyordu. Yine de hiçbir huzursuzluk bizi etkileyemezdi.

''Günaydın.'' Diye mırıldandığımda gözlerini araladı.

''Günaydın.'' Kolu belime daha sıkı sarılarak beni göğsüne çektiğinde yüzüm boynuna gömüldü. ''Hey, madem uyandın kalk hadi.''

''Olmaz, çok rahatım şu an.''

Cevabına gülerek yüzümü hafif kaldırdım ama tek görebildiğim keskin çenesinden başka bir şey değildi, çenesine öpücük kondurarak onu görebilmek adına yüzümü yana yatırdım. ''Ama gitmemiz gereken bir iş var.''

''Çalışmama gerek yok, zenginim seni de buldum. Yani tüm günü yatarak geçirebiliriz.''

''Bunu beş ya da on yaşındaki Efnan'a söyleseydin muhtemelen mutluluktan havaya uçardı.'' Dediğimde gözlerini yarı aralayarak bana baktı.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin