16 | Saklı Sırlar

1.1K 95 58
                                    

Kaçtım, evet resmen kaçtım!

Ne yapacaktım, ölecek miydim dediği gibi nefessiz kalmaktan. Ya da hayal görüp görmediğimi sorgulayarak karşısında tam bir aptal mı olacaktım? Ellerim yanaklarıma gittiğinde aldığı alev düşündüğümden fazlaydı. Beni şaşkınlığa uğratması bir yana aynadaki görüntüm de alev aldığını belli eder şekilde kızarmıştı.

Son andan sonra evden resmen kaçmıştım, hem de hayatınızda duyabileceğiniz en saçma bahaneyle.

'Kahve makinesini açık unuttum.' tamamen kaçmak istiyorum demenin üstü kapalı haliyle.

Eve geleli tam kırk beş dakika olmasına rağmen yanaklarımdaki dinmeyen aleve küfürler yağdırdım. Umarım Korel beni buradan da duyabilme kabiliyetine sahip değildi. Perdeyi çekip Semum'un burada olup olmadığını kontrol ettim.

Sonuçta o da duyduğunu sahibine iletiyordu, bu durumda yine dudaklarımda ya da başka bir yerimde o alevi hissetmek istemiyordum, en azından dudaklarım hariç.

''Eee, ne zaman dinecek bu?'' söylenerek mutfağa ilerledim, dondurucudan iki tane buz çıkardım ve yanaklarıma yerleştirdim. 'Şeytan ateşinin buzla söneceğini düşünmek mi?'

İçime tam bir Korel kaçmıştı, aptallığıma gülümsedim.

Gözlerim masanın üzerinde duran dedemin günlüğüne kaydığında her şeyi bilmenin verdiği rahatlıkla yazılanları anlayabileceğimi düşünerek masaya ilerledim. Buzlardan birini masanın üzerine bırakırken diğerini yanağımda tutmaya devam ederek masanın üzerindeki deri defteri alıp yatağıma oturdum, defterin herhangi bir sayfasını açıp okumaya başladım. Sanırım beni köprü konusunda bilgilendirebilecek biri varsa o kesinlikle dedemdi. Benden önceki köprü olarak.

Defterin muhtemelen yarısından daha önceki sayfalardan birinde durdum, yine altında bir sürü karamalar vardı. Cesetler, silüetler, boynuzlar ve daha niceleri...

İlk kez bir günlüğünde sözün aksine kendi diliyle anlattığı yazılara denk geldiğimde kaşlarım belli belirsiz çatıldı. Sonunda dedemin ne kadar şey bildiğini ve nasıl baş ettiğini ondan dinleyebilecek öğrenebilecektim.

'Günlerden 11 Mart. Köprü nedir, şeytan kimdir, yaşamamın amacı nedir her şeyi öğrendiğim ve şeytanı resmen hissettiğim ilk gün. Şeytanın yer yüzüne doğduğu gün. Gözlerinin renkli olması beni şaşırttı, cehennemin karanlığını taşır içinde alevler olur sanıyordum. Ama yanılmıştım, mavi gözlere sahipti, yer yüzünde cehennemi yansıtmayan bir duruşu ve bir görünüşü vardı. Belki de insanlar arasında bu şekilde kamufle olmak daha kolaydı. Çünkü ben de her insan gibi şeytan denildiğinde karanlık ve sert duruşlu korkutucu birini hayal etmiştim. Esmer, kara kaşlı ve kara gözlü. Korkutucu ve ürkütücü bir sima beklemiştim. Aksine herkesin dikkatini çekebilecek bir güzelliğe ve gözleriyle kendine hapsedebilecek bir zarifliğe sahipti. Başta her yerden geldiğini hissettim bu sıcaklığın. Şeytandan geliyordu ama şeytan her yerdeydi, en azından ben öyle sanıyordum. O ise bana yanlışımı göstermek için gelmiş gibi karşıma oturmuştu. Benimle sohbet etti, bu karanlıkta parlayacak kadar temiz olduğum için bana saygı duyduğunu söyledi. O bir şeytandı, ama şeytana hiç benzemiyordu.'

Gözümü defterden kaldırdım ve mezarlıkta Korel ile yaptığım konuşmayı hatırlamaya çalıştım. Toprak altında akrabası olmadığını ama saygı duyduğu insanlar olduğunu söylemişti, şimdi anlıyordum demek istediğini.

Sayfanın soluna döndüğümde bir mezar gördüm, mezarın üstünde isim yazmıyordu. Baş ucunda bir kuzgun duruyordu. Tek anlaşılan buydu.

Resmin üstünde kalan yazıları merakla okumaya başladım. 'Bir rüya gördüm, bir kâbus. Yıllardır çocukları olmayan oğlum ve eşinin hamile olduğunu öğrendikten hemen sonra görmem tesadüf gibiydi. Sonra rüyayı bir kez daha gördüm, fark ettim ki ilk gördüğümde birçok şeyi hatırlamamışım. Çünkü torunumun babası kızımın eşi değildi ve torunum olması soyumun devam etmesi anlamına geliyordu ve soyun devam etmesi de bir sonraki köprünün o olacağını gösteriyordu. Küçücük bir çocuğun boynuna bunca yükü vermek çok acımasızca.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin