14 | Yalan Büyük Günahtır

1.1K 101 66
                                    

İhtiyacım olan şey nefes değildi...

'Şeytanın nefese ihtiyacı olmaz, bu isteğime bağlıdır.'

Sözler beynimde yankılanıyordu. Bozuk plak gibi ya da kapanmayan alarm gibi yirmi dört saat boyunca kafamın içinde aynı cümle tekrarlanıyor her tekrar da o anı ilk kez yaşıyor gibi nefesimi kesiyordu.

Bu haksızlıktı, o nefes almak zorunda değildi ama ben zorundaydım.

Aynanın karşısında yüzüme baktım. Dün yeteri kadar yakınlaşmış yeterince şey hakkında konuşmuştuk. Arkun'un beni kontrol için araması dolayısıyla şaşırtıcı hızla kapısı yapılmış odama geri gelmiş geldiğim gibi uyumuştum. Hem de ertesi güne kadar.

Uyandığımda saat sabahın yedisiydi. Yedisinden bu yana ne yaptığımı ben bile tam bilmiyordum, saat öğle sularına geliyordu. Bugün dersim öğleden sonraydı, çökmüş yüzüme makyaj ile çeki düzen vermeye başlarken bir yandan da enseme su vurdum.

Kendimi hala hasta hissediyordum, içimde hala huzursuzluk çanları çalıyordu. Yine de evde yatıp depresyona girmektense derse gitmem gerektiğini düşünerek hazırlanmaya başlamıştım. Çünkü ne kadar erken alışabilirsem hayata o kadar erken devam edebilirdim.

Göz altlarımda üçüncü kez kapatıcı uyguladığımda sonunda korkunç görüntüden kurtulmuştum. Saçlarımı taradım ve gömleğimin yakasını düzelterek kuruyarak çatlamış dudaklarıma nemlendirici sürdüm.

Okula son gittiğimde öğretmen imajım sarsılmıştı, normalde cana yakın sakin bir öğretmenken son gittiğimde bir zavallıya benziyordum. Çocuklara bağırıp çağırdığım için suçluydum, henüz okuldan aranmadığıma göre ya arkadaşımın ölümü dolayısıyla maruz görülmüştü ya da çocuklar ağızlarını açmamıştı. Ne türlü olursa olsun bugün derslerime özür dileyerek başlamam gerekliydi.

İşin kötüsü dün Korel'den resmen kaçarken bugün okulda aynı saatlerde dersimizin olmasıydı. Yani mecburen aynı ortamda, yan yana olmamız gerekecekti. Yüzümü ekşiterek banyodan çıktım ve çantamı omuzuma taktım.

Evet dün söylediklerim yüzümü kızartmıştı, o benden uzaklaşırken ben ona adım atmak için çırpınmıştım. Sabah ondan kaçarken akşam dibinde bitmiştim ve bu ikilem berbat bir utanç bırakmıştı. Daha da kötüsü bu ikilem hala devam ediyordu.

Bir yanım ondan kaçmak isterken diğer yanım acaba asansörde karşılaşır mıyız diyordu. Alnımı ovuşturarak odamdan çıktım ve kartı çantama atarak asansöre ilerledim. Asansör açıktı beni bekliyordu, gülümseyerek bindim ve giriş katına bastım. Altıncı kat yine basılı görünüyordu, içimdeki kıpırtıyı duymazdan gelerek aynada göz altlarıma baktım. Kapatıcının pütür pütür kalan yerlerini düzelttim. Asansörden geldiğimizi hatırlatan hoş müzik gelmeye başladığında arkamı dönmemle elleri cebinde karizmatik bakışlarla bana bakan Korel'i görmem bir olmuştu.

''bende seni bekliyordum.''

''Ö...öyle mi?'' asansörden çıkarken gülümsemeye çalıştım ama tam bir orangutana benzemiş olmalıydım. Dudaklarımı ısırarak kendime bir azar çektim. Karşısında tam bir aptala dönüşüyordum.

''Karşılaşmamızı istemiyor muydun?''

Hayır, hayır hayır hayır. Olamazdı bu olmazdı!

Aralanmış dudaklarım ve muhtemelen morarmaya başlamış yüzümle ona döndüğümde dudaklarından sadece ikinci kez gördüğüm kahkahası duyuldu. Beyaz dişleri ilk defa bu kadar dikkat çekmiş güneşten bile daha fazla ışık saçar olmuştu.

''Yakınımda değildin...'' diye mırıldandığımda otelin kapısı açıldı. Saçlarım rüzgarla omuzumdan arkama düşmüştü. Korel arabanın anahtarını cebinden çıkardı. ''Ben değildim, Semum öyleydi.''

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin