Gözlerimi sessizliğin ve henüz aydınlanmamış olan odanın için araladım. Etrafta tek duyulan ses yeni aydınlanan havadan gelen uğultulu rüzgardı. İçeri aniden soğuk kaplamaya başlamıştı, derimin her zerresinde soğuğu hissedebiliyordum, üzerimde yorgan olmasına rağmen. Kendime gelmeye çalışarak yatakta doğruldum, pencerem açıktı. Perdem pencerenin dışında fink atıyordu, yataktan kalkıp pencereye adım atacağım sırada pencerenin önünde duran kuzgunla adımlarımı durdurdum.
''Neden sürekli beni izliyorsun?'' diye fısıldadım. Gökyüzü siyahtan maviye dönmek üzereydi, yine de kuzgunun renkli gözleri görünürdü. Yine kafasını eğdi ve arkamda kalan Korel'in hediyesi olan tabloya doğru baktı. Yüzümü tabloya çevirdim ve tekrar kuzguna döndürdüm.
Ama gitmişti.
Derin bir nefes verdim ve hızla pencereyi kapatıp perdeyi çektim. İçeriye giren ufacık ışıkta tamamen kesilmişti. Kenardan düğmeye basarak ışığı yaktım, fazla erken yatıyor erken uyanıyordum.
Bu durumdan şikayetçi de sayılmazdım. Gözlerim az önce kuzgunun baktığı tabloya döndü, nedense o tablo da rahatsız olduğum ve bana oldukça tanıdık gelen bir şeyler vardı. İçimi ürpertiyordu ama bir o kadar da hoşuma gidiyordu.
Saçlarımı karıştırarak saate baktım. Henüz yediye geliyordu, bugün dersim vardı.
Dersimin olmasının en büyük avantajı Korel ile aynı ortamda bulunabilecek olmamdı.
Onu izleyebilecektim, yakınında bahane bulmadan bulunabilecektim. Elim kolyeme gitti, masa da duran dedemin cep boy defterine de.
Arkun'ların deposundan dedemin günlüklerini almam gerekliydi. Son on yılında neler yaşadığını ve gördüğünü benim de öyle olup olamayacağımı öğrenmem gerekliydi.
Belki de daha kötülerini yaşayacaktım, belki de aynılarını.
Ne yaşayacağımı bilmiyordum ama bana rehberlik edebilecek günlüklerin olduğunu biliyordum.
Düşündüm, şimdiye kadar ortak olarak duyduğum tek şey bir köprünün olduğuydu. Hangi köprüden bahsediyorlardı, hangi köprü ateşte yanmazdı?
''Of of!'' mutfaktan kendime su doldurdum ve içerken dün takıldığım yere baktım. Kendi ayağıma durduk yere takılmıştım, hiç de sakar bir insan sayılmazdım aslında.
Suyum bittikten sonra bardağı geri koydum ve üzerimdekileri çıkararak dolabın önüne geldim. Bugün kot bir pantolon beyaz bir gömlek giymek istiyordum, saçlarımın uçlarını da maşa yaparak ciddi ama şık bir öğretmen stili oluşturdum.
Yarım saatten fazla vaktimi almıştı, telefonumu alıp Arkun'u arayarak çalan kapıya ilerledim. Aramam üzerine kahvaltım erken gelmişti, kahvaltıyı çekip teşekkür ederek kapıyı kapattım.
''Efendim.'' Uykulu sesiyle telefonu açan Arkun'a gülümsedim beni görebiliyormuş gibi.
''Günaydın.''
''Günaydın, saat kaç?'' ekrana bakarak ''7.20'' dedim ve hoparlöre alıp telefonu kahvaltımın yanına bıraktım. ''Rüyanda beni mi gördün hayırdır bu saatte?''
''Görmedim senden bir ricam olacaktı.'' Dediğimde uykuyla mırıldandı.
''Bugünlük arabanı ben alabilir miyim? Bir de geldiğimde bodrumdaki dedemin günlüklerini almak istiyordum.'' Dediğimde ortam sessizleşti. Bir cevap bekliyordum ama hala sessizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
Mystery / Thrillerİnsanlar cennete uzak, cehenneme yakındı. Cehennemin Kıyısında yürüyorlardı. Her yalanlarıyla, her günahlarıyla. İnsanlar yer yüzünde şeytandan kaçardı, çünkü bilirdi ki şeytanın ve kötülüğün onlara verebileceği tek ışık ateşin ışığı olurdu. Cehenn...