İçimdeki sese ne kadar hak versem de sakinliğimi korudum. Üzerimi düzeltip kenardan peçete aldım ve ellerimi kurulayıp lavabodan çıktım. Korel kapının yanına yaslanmış kollarını birbirine bağlamış ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Bakışları gözlerimden aşağı indiğinde ''İyiyim. Sadece lavaboya gitmem gerekliydi.'' Diyerek önünden hızlı adımlarla sergi salonuna doğru ilerledim.
Sessizce arkamdan gelmeye başladı. Adım sesleri boş koridorda yankılanırken sergi salonunun önüne geldiğimde etrafın sesi kesildi. Çünkü içeriyi dakikalar içinde büyük bir kalabalık sarmıştı, kalabalığın gürültüsünden Korel'in adım sesleri duyulmuyordu.
Kafamı hafif çevirip arkama bakmaya yeltendiğim sırada Korel yanımdan rüzgâr gibi geçti ve en baştaki tablonun kenarına geçip bileğinde olduğunu yeni fark ettiğim saatine baktı. Sanırım belirlediği zaman gelmişti. Korel'i gören herkes teker teker sessizleşmeye başladığında yukarıdan gelen müzik sesleri tekrar ortamı güzelleştirdi. Korel açılış konuşmasını yaparken gözlerini bana kitlediğinde bedenimin kasıldığını hissettim ve arkadaki içeceklerin olduğu yere ilerleyip soğuk bir içecek aldım.
İçeceği neredeyse kafama dikercesine içip dudaklarımı kolumla sildim ve Korel'in bitirdiği konuşmanın ardından açtığı ilk tabloya baktım. İlk tablo da Kentaurlar vardı. Kentaurlar Yunan mitolojisinde yarı insan yarı at görünümüne sahip yaratıklardı. Doğal yeşillik bir alanın içinde güneşin altında ciltleri parlak şekilde yan yana iki tane kentaur duruyordu. İlk resme gösterilen ilginin ardından Korel pek fazla beklemeden yanındaki tabloyu açtı. Bu benim ilk baktığım hayalet tablosuydu. Daha doğrusu benim için hayalet olan tablo...
Kalabalıktan memnun ve korktukları belli olan bir uğultular duyulmaya başladı. Birkaç kişi Korel'in yanına ilerleyip sorularını sorarken uzaktan onu izlemeye devam ettim. İlgi odağı ona soru yönelten insanlar olduğu için yakalanmadan onu inceleyebilme imkânı bulmuştum. 1.85 boylarındaydı, gözü renkliydi ve saçı normal erkek saç boyundaydı. Ellerinde ve yüzünde hafif boya izleri vardı. Yüzündeki boya varla yok arasında göründüğü için bunu önemsemiyor gibi duruyordu. Üzerindeki gömleğin ilk üç düğmesi açıktı ve düğmenin içinden siyah birkaç çizgi vardı. Dövme gibi görünüyordu, burnumun dibine girdiğimde bunu nasıl fark edememiştim bilmiyordum.
Boynunun aksine ensesinde zinciri görünen bir kolye takıyordu. Kolye uzun olmalıydı ki ensesinde zinciri görünmese asla varlığını belli etmezdi. Onu incelemem bittiğinde bakışlarımı yüzüne kenetledim, hissetmiş gibi onun da bakışları bana çevrildi. Kaşları kavisli ve orta kalınlıktaydı. Kaş ve göz hareketlerini oldukça çekici yapıyordu, gözlerini kısarak samimi olmadığını hissettiğim bir gülümseme yolladı bana.
Ben de aynı şekilde ona karşılık vererek yanındaki diğer tabloya ilerlemesini izledim. Benim gördüğüm tabloları açtığı için dikkatimi tablolara veremiyordum, merak duygum sönmeye başlamıştı. Çünkü onu baskılayan ve söndüren başka bir merak duygusu harlanıyordu, o merak Korel'di.
Son yudumunu da bitirdiğim kadehi masaya geri bıraktıktan sonra yaslandığım duvarda dikleştim, kulağıma hoş gelen melodi adım sesleriyle git gide azalırken göz ucuyla yanıma gelen kişiye baktım. Kızıl saçlı bir kadın gayet şık ve gayet öz güvenli şekilde yanımda durdu. Kadehlerden birini aldı ve nazik nazik içmeye başladı. Bir yandan gözleri Korel'deydi. Ya da tablolarda, o kısmı tam kestirememiştim. ''Kasabamıza hoş geldin.'' Direk bana olan ilgisine işkillenerek bedenimi çok az döndürdüm, gözlerim hala onda değil Korel'deydi.
Kadının durduğu camın önünde bir karartı gördüğümde göz ucuyla kadının arkasındaki cama baktım. Artık emindim ya hayal görüyordum ya da bir kuzgun beni takip ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
Misterio / Suspensoİnsanlar cennete uzak, cehenneme yakındı. Cehennemin Kıyısında yürüyorlardı. Her yalanlarıyla, her günahlarıyla. İnsanlar yer yüzünde şeytandan kaçardı, çünkü bilirdi ki şeytanın ve kötülüğün onlara verebileceği tek ışık ateşin ışığı olurdu. Cehenn...