2 | Tablolar

2.7K 179 123
                                    

Bir yaprak, ağaçsız ve dalsız ne kadar havada rüzgâra karşı dayanabilirdi, saniyeler mi? Yoksa saniye bile sürmeyen bir sürede mi? Ailem öldükten sonra kendimi bir yaprağa benzetmeye başlamıştım. Sonbahar da solan ve kırılan bir yaprağa, aynı şimdiki gibi.

Dün Arkun'a yanıt olarak 'Kendimi bildim bileli dikkat etmek zorundaydım zaten.' Demiştim. Çünkü öyleydi. Ölsem arkamdan dualar okuyacak, beni özlemle kalbinden sökemeden her gün hatırlayacak bir ailem yoktu çünkü. Kendime sadece kendim dikkat edebilirdim.

Gecenin karanlığı süresi bittiğinde artık etrafı aydınlatmıştı, saat ne kadar erken olursa olsun artık önümüzü görebilir haldeydik ama gece yaşanan olayların karanlığı hala gece gibi üzerimdeydi. Tüm gece yatakta dönmüş durmuş hem yerimi yadırgamış hem de cesetteki deliklerin sebebini aklımda düşünmeden edememiştim. Her türlü teoriyi üretmiştim, hatta yazar olsam her teorim için ayrı bir kitap yazabilirdim.

''Neyse ki yakından uzaktan alakam yok.'' Diye mırıldanarak gülümsedim aynadan kendime. Sadece tez hazırlayan bir felsefe öğretmeniydim. Geceyi zor da olsa atlatmanın ardından sabahı sabah etmiş erkenden arkadaşlarımla hasret gidermek için hazırlanmaya başlamıştım. Saat oldukça erkendi çünkü hepsinin gitmesi gereken bir işi vardı. Aralarında bir güne mahsus bir tek ben işsiz kalmıştım.

Otel odama gelen güzelliğine dayanamayıp anında bitirdiğim kahvaltıya göz ucumla baktım. Makyajımı bitirmemin ardından yarım kalan çayımı içerek yatağın üzerindeki Mitoloji hakkındaki kalın kitabımı, çantamı ve ceketimi elime aldım. Bileğimdeki saatime baktığımda Arkun'un gelmek üzere olduğunu fark edip odamdan çıktım.

Ben inene kadar anca gelir gibi görünüyordu, üstelik en son gördüğümde beklemekten nefret ediyor bekletildiği zaman çok asabi çekilmez bir huysuz oluyordu. İlk günden onun huysuzluğunu da çekmek istemiyordum, istediğim tek şey bir yere ait hissetmek ve arkadaşlarımla özlem gidermekti.

Koridorun ortasına geldiğimde 6.Katta olan asansöre basıp ceketi çantanın kollarının arasına sıkıştırdım. Asansörün kapısı tatlı bir melodiyle açılır açılmaz kafamı kaldırmadan içine girdim ve çantamı biraz daha omzuma çekerek tuşa basmak adına elimi uzattım ama benden önce zaten basılmıştı.

Kafamı çaktırmadan sağıma doğru çevirdiğimde siyah bir kumaş pantolon ve altında klasiğe kaçan bir ayakkabı gördüm. ''Günaydın.''

Sağımdan gelen tanıdık sesle kafamı sesin sahibinin ayakkabısından yüzüne kaldırdım. Bu yüze hakimdim, hatta bu yüz tarafından dün gece utanç verici şekilde alaya alınmıştım.

İlk günden bir komşuma oldukça kötü bir izlenim bırakmıştım.

Ah! Çok utanç verici...

''Size de günaydın.'' Diyerek gülümsedim ve asansörün aynasında kendime göz attım. Alnımdaki çizik makyajdan dolayı görünmüyordu. Bunun için rahatlayıp yüzümü tam karşıma kaldırdım. Asansör kapısından bedenlerimiz yan yana ışıklar arasında yansıyordu.

Gözleri benim gibi tam karşıya bakıyor, üzerinde keten bej rengi bir gömlek altında ise siyah kumaş bir pantolon ile hem rahat hem de şık bir tarzda duruyordu. Sağ taraftaki elinde bordo renk bir çizik görünce kısa bir bakış atıp açılan asansör kapısı ile yüzümü elinden çektim, dün gece de siyah bir çizgi görmüştüm. Gördüklerimi önemsemeden asansörden indim yan yana aynı hızda çıkışa doğru oldukça sessiz yürüyorduk ama elimde olduğunu tamamen unuttuğum kitabım onun dikkatini çekmiş olmalıydı ki bana elimde olduğunu hatırlatan bir soru yöneltti.

''Mitolojiyle mi ilgileniyorsunuz?''

Yüzümü onun gibi çevirip yüzüne odakladım. Yaşının büyük olduğunu tahmin ediyordum, yüzü bunu asla belli etmiyordu. Sadece sesinden ve duruşundan göründüğünden büyük olduğunu hissediyordum. ''Evet, uzun zamandır ilgi alanım.''

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin