Bahçede Arda'yla birlikte Enver hocayı bekliyorduk.
"Neden toplandık ki buraya acaba?" diye sordum merakla. Bilmiyormuş ifadesini takınarak dudaklarını büzdü.
Enver hoca arkadan hızla yaklaşıp Arda'nın eline büyük bir çanta tutuşturdu. Top çantasıydı. Arkadan birer biren yaklaşanlar ise diğer sınıflardan tanıdığım Hazal, Irmak, Emre, Ekin ve Demir'di.
Yaklaşan servise eliyle komut veren Enver hoca servisin bagajını açmıştı. Arda'dan çantayı alıp bagaja yükledi. Kapısı açılan servise binerken, sırtındaki çantayla koşarak servise yaklaşan İsak gelmişti.
İki kişilik koltuklardan birine geçmiş, cam kenarına oturmuştum. Arda'yla İsak oturur diye düşündüğümden bağdaj kurmuştum ve camdan dışarı bakıyordum ama Arda yanıma geldi ve oturdu. Bozuntuya vermedim ve nereye gittiğimizi sordum. Yanıma oturduğunda bir dizi bağdaj kurduğum dizimin altına girmişti. Kolunu dizime koyup bana doğru yakınlaştı. "Gençlik festivalinde karışık takım kurulacakmış bizde oynayacakmışız işte onun için gidiyormuşuz." dedi ve kolunu dizimden çekti ama aklına bir şey gelmiş olmalıydı ki tekrardan yaklaştı.
"Hazalla Demir.. sevgililer mi?" Yutkundum. Demir benim platoniğimdi, hiçbir zaman açılamadığım imkansızımdı. Hazalda eskiden yakın olduğum biriydi, arkadaşımdı. En önemlisiyse Demir'den nasıl hoşlandığımı biliyordu. Canımı yakmak için yapmayacağı şey yoktu işte. Sıradaki hedefi Demir'den başkası olmazdı.
"Öylemiymiş, bilmiyordum. Yakışıyorlar ama." dedim ve geçiştirdim. Ağlamamak için her şeyi yapmıştım. Kafamı camdan başka yöne çevirirsem anlaşılırdı bozulduğum. Gözlerim kızarmıştı büyük ihtimalle.
Biraz sonra maçların olacağı yere varmıştık. Servisten inmeden önce Enver hoca kısa bir konuşma yapmıştı. "Çocuklar burada okulunuzu temsil ediyorsunuz her ne kadar takımlar karışık olsada. O yüzden elinizden gelenin en iyisini istiyorum. Başarılar çocuklar." dedi ve servisten indik.
Kızlar soyunma odasına gidip üzerimi değiştim. Dizliklerimi geçirdim çok oyalanmadan ısınmaya başlamıştım. Topla ısınıyorduk ve karşımda Hazal vardı. Toptan çıkardığım sinirimin farkına varması isteyeceğim son şeydi.
Maçın başlaması için gereken düdük çalmıştı. Klasik selamlarımızı vermiştik. Takımın kaptanıydım. Okulda da klüptede kendi grubumda kaptandım. Koç bana güveniyordu. Kaptanlık bandını alıp bana takmıştı. Oyuna yerleştik. Düdük çaldı ve maç başladı.
Rekabet fazla yoktu. Hazal oyundaydı ve 15 sayı kaybettirmişti. Moralim pek yerinde değildi.
İlk seti kaybetmiştik ve Hazal kendi hatalarına bakmadan benim yaptığım ufak hataları eleştiriyordu. İlk set bitmeden koç mola aldı.
"Çocuklar bırakın ilk set onların olsun toparlanın, silkelenin ve kendinize gelin."
Yerimize döndük ve oyuna devam ettik. Salona Arda, İsak ve Demir girmişti. Tribünlerden birine geçtiler. Oyun akıyordu ve oyun aktıkça Hazal hatalarına devam ediyordu. Sinir kat sayım gittikçe artıyordu. Kalbim gittikçe çarpıyordu. Patlamamak için çok zor duruyordum.
Seti vermiştik. Üzgün triplerine girip Demir'in yanına giden Hazal. "BRAVO HAZAL!" diyerek seviçle bağırınca son damla damlamıştı.
"Koç al beni oyundan." dedim. Yürüdüm ve Hazal'ın yanından geçtim yanlarından geçerken Arda beni fark etmemişti. Umrumda değildi. Aklımdan geçen tek şey Hazal'ın yerinde olmak istediğimdi. Aptallıktı.
Sevdiğim çocukla çıkıyordu, seviliyordu. Tüm hatalarına rağmen değerli olduğunu hissettiren birileri vardı. Düştüğünde her zaman elinden tutacak birileri vardı. Harika bir aile ortamı. Her şeye rağmen onu seven bir annesi özleyen bir babası vardı. Benim yoktu. Bırakın aileyi, sevgiliyi, arkadaşım bile yoktu. Beni her şeye rağmen destekleyecek.