San, kucağındaki bebeği ile çalışma odasında otururken Mingi ise hemen karşısındaydı.
"Hepsini öldüreceğim."
Taeyong'un tombul yanağında uzun parmaklarını gezdirirken konuşuyordu. Sanki Mingi ile değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi. Mingi'nin iz sürmeleri için görevlendirdiği veya San'ın civar köyleri araştırmalarını istediği askerlerden olumlu bir haber yoktu."San, biraz daha bu sarayda kalırsam kafayı yiyeceğim. Bırak gideyim ve o pislikleri bulayım."
Mingi bıkmış halde söyledi.
Günlerdir hiçbir şey yapmadan sarayda bekliyordu. San hiç değilse bebeği ile ilgileniyordu.
"Belki de buraya onlardan biri gelmeyecek. Bir ihtimal için burda tutuyorsun beni.""Hayır. Gelecekler bunu biliyorum."
Bakışlarını bebeğinden ayırıp Mingi'ye çevirdi.
"Sen savaş, dövüş becerilerinde iyisin. Planlarımı sorgulama Mingi. Onlar benimle konuşmaya geldiğinde sende burada olacaksın. Ve onları takip edeceksin, herkes senin neredeyse bir hayalet olduğunu bilir. Onları takip edecek, izlerini sürecek ve yerlerini öğreneceksin."Mingi kollarını göğsünde birleştirdi.
"Peki ya sonra?."San sırıttı.
"Hepsini öldüreceğim."~~~~~~
"Uzak dur benden!"
Yuta, kalçalarının üzerinde sürünerek geriye doğru gitti ve sırtı çadırın ortasındaki direk ile buluştuğunda durdu."Sakin ol güzelim, uslu durursan sadece iki dakikanı alacağım."
Mingyu söyledi ve yerdeki omegaya yaklaştı. Onun korku dolu güzel gözlerine bakarken sırıttı. Kılıç tutmaktan nasırlaşmış parmaklarıyla uzun gümüş rengi saçları kavradı ve Yuta'nın acıyla sızlanmasına sebep oldu."O güzel boynundaki kadar olmasa da tatlı kokun saçlarında da yoğun."
Sımsıkı tuttuğu uzun saçlar yüzünden Yuta yüzünü buruşturmuş ve cevap vermemeyi seçmişti.Mingyu, boştaki eliyle bıçağını çıkardığında, minyon omega korkuyla uzaklaşmaya çalıştı ama bu şekilde saç dipleri daha fazla acımıştı. Sadece sızlanmak ve ağlamakla yetindi.
Tuttuğu saçları eline dolayıp, fazla büyük olmayan bıçakla hepsini kesti.
İşi bittiğinde ise bir kısmı omzunda, bir kısmı elmacık kemiklerinde biten dağınık ve biçimsiz kesilmiş saçlarla Yuta Alfadan uzaklaştı."Doğruyu söylemek gerekirse hala güzelsin ufaklık."
Elinde tuttuğu saçları kaldırıp yüzüne yaklaştırdı ve Yuta'nın kokusunu içine çekti.
"Döndüğümde görüşürüz."Daha sonra Mingyu yola çıkmış ve yaklaşık üç buçuk gün sonra saraya varmıştı. Taht odasında San'ı beklerken biraz korkuyor olsa da çok uzun süredir nefret ettiği kraliyet ailesi ve imparatorun çok değerli bir şeyini elinde tuttuğu için oluşan haz daha fazlaydı. Krallığın omegasının kaderi o ve arkadaşlarının elindeydi, İmparatorun bundan duyduğu rahatsızlığı bilerek keyif alıyordu.
Çok geçmeden San tahtında otururken, Mingi ise tahta çıkan basamakların başladığı yerde, ayakta bekliyordu.
"Nerde tutulduğunu söylersen büyük bir ödül alırsın."
San her ihtimale karşı söyledi. Buraya gelmek için seçilmiş alfanın bu tarz bir teklifi kabul etmeyeceğinden emin olsa da sordu.Mingyu sırıttı ve birkaç adım attı.
Bunu fark eden Mingi hemen belinde duran kılıcını çıkardı ve Mingyu'ya doğdu kaldırdı tehditvari bir bakışla ona bakarken."Peki ya öldürdüğünüz annem ve babam, kardeşlerim yada diğerleri. Tüm o suçsuz insanlara ne vereceksin? Canlarını onlara geri verebilir misin seni aşağılık pislik."
Sonlara doğru sesi yükseldiğinde
Mingi kılıcıyla birlikte ona doğru yürüdüğünde,
"Bana bir şey yaparsan krallığın değerli omegası ölür."
Mingyu hızlı bir şekilde ve yüksek sesle söyledi.
""Eğer dört gün içinde geri dönmezsem yada beni takip etmeye kalkarsanız o ölür."
Bir paçavra ile bağlayarak bir arada tuttuğu uzun gümüş rengi saç tutamını yanında getirdiği çantanın içerisinden çıkardı ve tahta yakın bir yere fırlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim zifiri karanlık • woosan
FanfictionHerkes San'ı bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.