Mingi, işkenceyle konuşturduğu Mingyu'dan öğrendiği yere geldiğinde gerçekten de birçok çadırın olduğu bir yerleşme yeri buldu. Yarın, isyancıların sunduğu dört gün bitiyordu.
Bu yüzden Mingi'nin bu gece Yuta ve Wooyoung'u oradan çıkarması gerekiyordu.
Kimseye güvenemezdi bu yüzden yalnız gelmeyi planlamıştı. En ufak dikkatsizlik bütün planını berbat edebilirdi. Kendisi kadar becerikli başka biri tanımıyordu ki sessizce yakalanmadan iki omegaya ulaşabilsin.
Fakat Johnny, Mingi ile birlikte gelip eğer işler yolunda gitmezse dikkat dağıtmak için kendini feda edebileceğini ve işe yarayabilrceğine dair onu ikna etmişti.Havanın kararmasını beklerken stres ve heyecandan dolayı yerinde duramıyor, dolanıyordu. Belinde duran kılıcının kınıyla oynarken.
"Seni bu hale getirenler, eşini öldürenler artık öldüler. Neden tatmin olup hayatını yaşamaya dönmüyorsun adamım."
Mingi vakit daha hızlı geçsin için Johnny'e döndü ve sordu."Bunun için binlerce kişinin canını alsam yine de benim omegama denk olmazdı."
Johnny, Mingi'nin yeşil gözlerine bakarken ona cevap verdi ve devam etti.
"Sevdiğim hiç kimse kalmadı. Sözler bile beni terk etti."
Derin bir nefes aldı.
"Karımı kurtaramadım. Ama başka masum hayatların da hiçe sayılmaması için savaşabilirim."Mingi omuz silkti.
"Wooyoung'u sağsalim bir şekilde San'a götürürsek buradaki çocukları ve omegaları öldürmeyeceğini söyledi biliyorum. Ama ona güvendiğim söylenemez. O benim yeğenim, bebekliğinden bu yana tanıyorum. Şuan planını kurmuştur ve bir ordu hazırlıyor olmalı.""Ben yine de şansımı deneyeceğim. Her şeyi Majesteleri Wooyoung'a anlatırsak, Alfasının tüm bu isyancıları katletmesine mani olacaktır."
~~~~~
Güneş battığında ve hava karardığında, Johnny ile Mingi çadırların olduğu bölgeye girmişti bile. İkisinin de giydiği pelerinin kapüşonu yüzlerinin bir kısmını gizliyordu.
Mingi, Mingyu'dan aldığı bilgiye dayanarak Wooyoung'un tutulduğu çadırı arıyordu.
Onu kurtarmak daha kolay olmalıydı, sonuçta Majesteleri olduğu hakkında bir fikirleri yoktu. Yuta'yı kurtarmak tehlikeliydi.Bahsi geçen çadıra yaklaştıklarında orta boylu bir beta ile karşılaştılar.
Adam ikisini de süzdü ve kaşları çatıldı.
"Sizi daha önce gördüğümü sanmıyorum."Mingi Johnny'e kısa bir süre baktı ve konuşmaya başladı.
"Binlerce kişinin arasında her yüzü tanıdığını mı düşünüyorsun adamım?"Beta somurttu ve bir şey demesine fırsat kalmadan Mingi ona yaklaşıp kolunu omzuna koydu. Betanın yüzüne daha yakından bakarken sırıttı.
"Eh.. tanışalım o halde. Bu arada nereye gidiyordun?""Şey.. İmparatorun eşine yemek götürüyorum. Siz nereye gidiyorsunuz?"
Johnny etrafta birileri olup olmadığını takip ederken Mingi, betanın omzuna koyduğu kolunu sıkıştırıp adamı boğdu.
Adamın bedeni nefes alma ihtiyacı ile çırpındı ve çırpındı.
Öldüğünde Mingi onu gizleyebilecek bir yol düşündü. Cesedi çadırın arka tarafına götürdü ve uyuyakalmış süsü vermeye çalıştı.
Aslında kolayca fark edilebilirdi ama öylece ortalıkta yatıyor olmasından daha fazla zaman kazandırırdı.Ardından hızlıca çadıra ulaştılar. İlk gelen Mingi oldu ve çadırın girişinden içeri girdiğinde nefes nefeseydi. Hemen arkasında Johnny belirdi.
İçeride bulunan iki omega ve küçük alfa girişte duran iki alfaya döndüler. Wooyoung'un gözleri hızlıca dolarken nefes alıp verişleri hızlandı ve kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Seonghwa, yabancı alfaları fark eder etmez bebeğine sarılmıştı.
"Bu alfa hyunglar kim?"
Yunho, Seonghwa'ya sordu ve somurttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim zifiri karanlık • woosan
FanfictionHerkes San'ı bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.