Johnny ve Wooyoung, isyancıların kampından epey uzaklaşmıştı. Omega, Johnny'e arkasından sarılmıştı. Yunho ise önünde oturuyordu.
Alfa başını eğip kucağındaki ufak oğlana baktı. Tamamen sessizdi. Çadırda ki omega ona abinin sözünü dinle dediği için olduğunu düşündü Johnny.
Çok usluydu."Johnny, Mingi ve Yuta nerde kaldı?"
Wooyoung omzunun üzerinden arkasına baktıktan sonra söyledi."Birazdan bize yetişirler merak etme. Yuta'nın tutulduğu çadır seninkine çokta uzak değildi."
Bir süre daha at sürmeye devam ettikten sonra gerçekten de Mingi ve Yuta onlara yetişmişti. Mingi onu kucağına oturtmuş ve bir eliyle atın eğerini diğeriyle omeganın belini tutuyordu.
Wooyoung rahatlıkla derin bir nefes aldı. Mingi'nin kucağında, oldukça bitkin görünen arkadaşına bakarken yeniden gözlerinin dolduğunu hissetti.
Eğer isyancıların onları yakalamasından birkaç gün sonra hamile olduğundan şüphelenmeseydi Yuta'yı çadırda, yüzündeki o morluklarla gördüğü zaman asıl istedikleri omeganın kendisi olduğunu söyleyebilirdi. Fakat henüz yalnız varlığından haberdar olduğu masum bebeğinin hayatını riske atamazdı."İmparator bizden bir gün sonra yola çıktı. Sizi kurtarmak için neredeyse yarım gün beklediğimizi de göz önünde bulundurarsak, çoktan bizimle anlaştığı yerde olduğunu düşünüyorum. İsyancıların kampına yarım günlük mesafeden az bir yerde de bekliyor."
Johnny, arkasındaki omegayı bilgilendirdi.Wooyoung derin bir nefes aldı.
Günler sonra Sanı görecekti. Bebeği Taeyong aklından çıkmıyordu fakat o sarayda olmalıydı.~~~~~~~~
San'ın askerleriyle birlikte kamp kurdukları bölgeye vardıklarında Mingi, Yuta'yı Johnny'e verdi. Bir hekim olarak onunla ilgilenmesi için. Bebek alfa Yunho ise Johnny'nin yanıbaşından ayrılmıyordu. Wooyoung ise Johnny'den yarı baygın arkadaşının iyi olduğunu öğrendikten sonra San'a gitti.
İmparatorun büyük çadırının önünde beklerken derin bir nefes aldı ve zarif ellerini çok hızlı atan kalbinin üzerine koydu. Buradan bile Alfasının o muhteşem kokusunu alabiliyordu.Çadırdan içeriye girdiğinde önüne serdiği parşömenlere dikkatini vermiş, çatık kaşlı alfa gözlerine çarptı.
Elleri hala kalbinin üzerindeydi. Bacakları titriyordu, ağzından kaçan bir hıçkırığın arından yere çöktü.San, yaptığı işe ve plana o kadar odaklanmıştı ki omegası çadırdan iceriye girdiğinde onu ancak fark edebildi. Oturduğu yerden hızla kalkıp küçük bedeni kucağına aldı.
"Wooyoung.. rüya mı görüyorum?"Kızıl saçlı omega başını iki yan salladı ve göz yaşları yanaklarına süzüldü.
"Eğer öyleyse asla uyanmayalım."
Hala kalbinin üzerinde duran elini San'ın yüzüne koydu. "San.. seni o kadar çok özledim ki. Öleceğimi sandım."San eğildi ve küçük olanın dolgun dudaklarını nazikçe öptü ama sahiplenici şekilde yoğundu bu öpücük.
Uzun zamandır görmediği omegasına biraz daha bakabilmek için geriye çekildi.
"Eğer sana bir şey olsaydı, benim de yaşamımın bir sebebi yada değeri olmazdı Wooyoung."
Eğildi ve Wooyoung'un alnına dudağını bastırıp saçlarında daha yoğun olan kokusunu içine çekti.Wooyoung artık hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştı. Kollarını San'ın boynuna doladı ve ona sıkıca sarıldı.
Küçük bedeni alfanın kollarında sarsılıyordu.San gözlerini kapatıp akmaya çalışan göz yaşlarını durdurmaya çalıştı ama çoktan yanağına süzülüp Wooyoung'un saçlarına düşmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim zifiri karanlık • woosan
FanfictionHerkes San'ı bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.