"Sonunda aramıza döndün bebeğim. Bütün gece başında, üzgün bir sekilde nöbet tuttum."
Mingi somurttu.
"Seni öldürdüğümden şüphelenmeye başlamıştım doğrusu."
Soğuk zındanın köşesinde, tahta bir sandalye de otururken yeni uyanan Mingyu'ya söyledi.Mingyu yalın ayak bir halde, kolları yukarı kaldırılmış, zincirlerle taş duvara bağlıydı.
Mingi'nin sesini işittiğinde ondan tarafa bakmaya çalıştı ama şiş gözü nedeniyle tam göremiyordu."Hala yaşıyor olduğunu görmek mutluluk veriyor bebeğim. Yine konuşmayacak mısın?"
Kızıl saçlı alfa, oturduğu yerden kalkarken konuşmaya devam ediyordu.
"O halde yine eğlenmeye başlayabilirim ha ne dersin?"
Ayağının yanında duran su kabını aldı ve Mingyu'nun karşısına vardığında hepsini alfanın yaralı yüzüne döktü."Ahh.. şu ifadesiz bakış.. bunu daha önce de görmüştüm."
Elindeki su kabını yere attı ve yüzlerini birbirine yaklaştırdı.
"Hmm.. sanırım ben parmaklarını kesmeden hemen önceydi. Evet aynı böyle bakıyordun."
Elini uzattı ve Mingyu'nun kesilmiş meme ucundaki açıklığına tırnağını bastırdı.
"Bana nerede toplandığınızı söyle." Wooyoung'un bir hizmetçi olduğunu sandıkları için onun iyi olduğunu düşündüğü için devam etti. "Yuta, gümüş saçlı omega ona ne yaptınız?""Aaahh!"
Mingyu acıyla hızlı hızlı nefesler aldı ve yutkundu.
"Bak.. bilmiyordum tamam mı!"
Dün gece boyunca çok fazla çığlık attığı için boğazı ağrıyor ve konuşmakta zorluk çekiyordu.
"Eğer.. eğer değerli bir omega olduğunu bilseydim öyle yapmazdım!"Mingi'nin kaşları çatıldı ve alfanın göğsüne işkence eden elini yukarı götürüp boğazını kavradı.
"Ona ne yaptınız?"Mingyu nefes almakta zorlanırken çırpındı. Zincirlerin sesleri odayı doldurdu.
"Onun soylu bir fahişe olmadığını nereden bilebilirdim ki!"Mingi tuttuğu boğazı daha sert sıkarken,
"Diğer bütün omegalar gibi kalbi çarpmıyor muydu? Hissetmiyor, yalvarmıyor muydu? Onu bir insan olarak görmediniz öyle değil mi?"
Adamın boğazında duran elini çekti ve yara içindeki yüzüne olabildiğince güçlü ard arda defalarca vurdu. Siniri geçmiyordu.Geriye çekildiğinde ellerinde ve yakışıklı yüzüne sıçramış kan lekeleri vardı. Hızlı hızlı nefes aldığı için göğsü gözle görülür şekilde inip kalkıyordu.
Henüz kampın yerini yada Wooyoung ve Yuta'nın yerini öğrenemediği için bu piçi öldüremezdi. Kendine hakim olmalıydı."Son anlarında mutlaka konuşacaksın."
Arkasına dönüp yere dizdiği bıçaklardan birine almak için bakınırken devam etti.
"Ölmek için yalvardığın da bana onların yerini söyleyeceksin. Kelimeleri o iğrenç ağzından söküp alacağım."Yere çöktü ve hoşuna giden küçük bir bıçağı eline aldı.
Sırtı diğer alfaya dönükken sırıttı ve konuşmaya devam etti.
"Şimdi söyle bakalım sağ gözünü mü daha çok seviyorsun sol gözünü mü?"~~~~~~
Mingi o isyancıların gönderdiği alfayı götüreli neredeyse bir buçuk gün olmuştu. San onun alfayı konuşturacağından emindi. Daha önce amcasını başka birilerine işkence ederken görmüştü.
Bu yüzden plan yapmakla meşguldü.Fakat isyancıların konumunu tam olarak bilemediğinden planını da eksiksiz hazırlayamıyordu.
Bulundukları yerin konumu yada onların sayıları, hepsi önemliydi.San çalışma masasında otururken, taeyong ise masanın kenarında emekliyor, sevimli sesler çıkarıyordu. Kendi başına oynamaktan sıkıldığı için babasının yanına emekledi ve tombul yanağını alfanın dizine koydu. Küçük elleriyle giydiği kumaşı çekiştiriyordu.
Çok huysuz ve mutsuzdu. İhtiyacı olan tek şey Wooyoung'du.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim zifiri karanlık • woosan
FanfictionHerkes San'ı bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.