32✓

902 102 18
                                    

Mingi, sarayda tek geçireceği sıkıcı tüm ay boyunca kendisine eşlik etmesi için genelevden getirdiği üç omega ile birlikte bahçede kahvaltı yaparken San'ın verdiği kararın en iyisi olduğu konusunda fikrini değiştirmişti.

Bir eli kucağında oturan küçük omega oğlanın giydiği kumaşın altında gezinirken diğer eliyle sofradan aldığı zeytinlerden birini ağzına attı.

Sağ tarafında oturan omega kız, ilgisizlik karşısında sızlanıp Mingi'ye iyice yaklaştı ve onun kahvaltı masasından bir şeyler almaya çalıştığı koluna sarıldı. "Ben yaparım."
Alfanın dolgun dudaklarına kısa bir öpücük kondurup geriye çekildi ve masaya uzandı.

O sırada hızlı adımlarla bahçede kurulan masaya yaklaşan bir muhafız önce eğilip Mingi'yi selamladı ve konuşmaya başladığında tüm atmosfer bozulmuştu.
"Ne demek istiyorsun? Bir düzine askerin koruması altında olan bir yolculuk arabası nasıl saldırıya uğrayabilir."

"İsyancılar efendim. Bizim saraydan değilse de Majesteleri Wooyoung'un, ailesini ziyarete gideceğini bilen, onun ailesinin sarayından biri vasıtasıyla bilgi almış olabilirler. Majesteleri isyancıların elinde. Hayatta kalan son asker yalnız prensimizi kurtarabilmiş ve tüm bilgileri de ondan aldık."

Mingi şok içinde önce ne diyeceğini bilemedi. Hemen yanındaki ve kucağındaki omegayı kendinden uzaklaştırdı ve ayağa kalktı.
"Peki ya Yuta?"

"Bildiğimiz kadarıyla Majestelerinin yanında."

Elini alnına götürdü ve şakaklarını ovaladı.
"İmparator San'a haber yollayın."
Başını çevirdi ve korkmuş görünen omegalara baktı. "Sizde eve dönün, size iki muhafız eşlik edecek."

Endişe içinde görünen muhafaza baktı ve ona yaklaştı.
"Sakın San'a ayrıntı vermeyin. Çok önemli bir konu olduğunu ve burada olması gerektiğini bilsin. Yerine bir vekil komutan bırakabilir."

"Emredersiniz efendim."

~~~~


Wooyoung hala şok içindeydi. Saldırıyı yapan adamlardan birinin atında, onun önünde oturuyordu.
Normalde olsa San olmayan başka bir alfaya bu kadar yakın olmak onu rahatsız ederdi fakat şuan pek düşünemiyordu. Adamlar onu arabadan çıkarıp ata bindirdiğinde hiç sesini çıkarmadan itaat etmişti.

Yuta ise bileğine bağlanmış kalın ip yüzünden iki eli de önünde birleştirilmiş bir şekilde en öndeki atın arkasında yürüyordu.
Saldırı yerinden uzaklaşana kadar onu ata bindirmişler fakat yeterince uzaklaştıklarnı düşündüklerinde atlarını koşturmayı bırakıp küçük omegaya eziyet etmek için attan indirmişlerdi.

"Sence bu sürtük daha önce hiç yorulmuş veya bir şeyler için endişe duymuş mudur?"
En arkadaki atın üzerinde oturan Jaebum söyledi, yürümekte zorlanan gümüş saçlı minyon omegaya bakarken.

"Siktir bu sürtük doğduğundan beri ferah içinde yaşamıştır. Önce bir prensti şimdi de büyük imparatorluğun omegası."
Mingyu söyledi ve su kabını çıkarıp kapağını açtıktan sonra uzanarak Yuta'nın başından aşağı boşalttı.

Minyon omega, soğuk su patlamış dudağını ve kaşını yakarken irkildi ve sızlanma benzeri küçük sesler çıkarmakla yetindi.
Bu pislikler onu doğduğundan bu yana pamuklara sarılmış bir omega sanabilirdi fakat o, henüz çok küçükken babası tarafından satıldığında, saraya gelene kadar çok daha kötülerini yaşamıştı.

Başını çevirdi ve alfalardan birinin önünde oturan arkadaşına baktı. Bilinçli görünmüyordu. Yaşadığı korku yüzünden olan şoku üzerinden atamamış gibiydi. Hemen önüne döndü ve başını önüne eğdi.

"Bu kadar yeter, atın üzerine geri alın onu yoksa yolda ölecek."
Hongjoong, omeganın elbisesinin altından görünen yara içindeki ayağına bakarken söyledi. "O bize lazım."

Mingyu söylenerek eğildi ve Yuta'yı kolayca, koltuk altlarından kaldırarak önüne oturttu. Onu öndeki attan ayırmak için ipi de kesti. "Biliyor musun böyle çok daha güzel oldun."
Mingyu bir eliyle önündeki omeganın çenesini kavramışken yüzünü kendine çevirip söyledi.

Yuta cevap vermek yerine düz bir şekilde alfaya bakmakla yetindi.
Mingyu'nun güçlü kollarından biri küçük bedenine dolandığında hafifce sızlandı.
"Neden cevap vermiyorsun ufaklık? Yoksa piç imparator gibi bir soylu olmadığım için iltifatım seni memnun etmedi mi?"

Yuta yutkundu ve pürüzlü çıkan sesiyle konuştu. "T-teşekkür ederim."

Mingyu sırıtıp eğildi ve Yuta'nın tatlı omega kokusunun yoğun olduğu boynunu kokladı.
"Gördün mü çok iyi anlaşıyoruz."

Yuta bir şey söylemek yerine rahatsız bir şekilde oturdu. Üstelik ayakları çok acıyordu. Yeniden attan inmek istemiyordu.

~~~~~

Mingi, saldırıyı yapan atlı isyancıları takip etmeleri için birçok asker görevlendirdikten sonra yeğenini görmek için taht odasından ayrılmıştı.

Küçük prensin odasına vardığında üç hizmetlinin onunla ilgilendiğini ama ufaklığın yine de ağladığını gördü. "Bana verin."

Kucağına bırakılan bebeğin yanağına parmağını koydu ve gülümsedi. Bebek, Wooyoung'un saçlarına benzeyen kızıl saçları ve yeşil gözleri gördüğünde, San'ın kokusuna benzer kokuyu da aldığında daha iyi hissedip ağlamayı kesti.
Yaşlı gözlerle ve kızarmış bir burun ile tombul yanakları eşliğinde çok sevimli görünüyordu.
"Zavallı şey."

Ufaklığı yüzü hizasına kaldırıp yumuşak yanağına dudağını bastırdı. Bebek, küçük eliyle bir tutam saçını tutup çekiştirdiğinde ve ağzına götürmeye çalıştığında hizmetlilere döndü.
"Onu beslediniz mi?"

"Elbette efendim. Sadece uykusu var. Bu saatlerde her gün uyuyor olurdu."

Mingi bebeği göğsüne yasladı.
"Peki siz çıkın, ona ben bakacağım."

Üç beta da odadan çıktığında göğsüne yasladığı bebekle birlikte odada gezinmeye başladı.
San yeni doğduğunda Mingi on iki yaşındaydı. Abisinin eşi, yani kraliçe onunla pek ilgilenmezdi. O zamanlar bir çocuk olan Mingi, bunun sebebini bilmezdi fakat daha sonra, yetişkinliğe etiştiğinde ve bir şekilde kraliçe ile arasında oluşan samimi ilişki sayesinde, onun bebeğine karşı nefretinin sebebini öğrenmişti.

Kraliçe, Kraldan nefret ediyordu.
Eh abisi bunu gerçekten de hak ediyordu. San krala o kadar benziyordu ki.. Görünüşü, kokusu her şeyiyle kopyasıydı. Halihazırda psikolojik olarak pekte iyi olmayan kraliçe, masum bebeğe baktığında ve onu kokladığında nefret ettiği kocasından başka bir şey göremiyordu. Bu yüzden, bebeğinden nefret etmek istemediği için ondan uzak duruyordu.
Fakat San büyürken, gittikçe daha fazla babasına benzemiş ve en sonunda kraliçenin, kendisine suikast düzenlemesine sebep olmuştu. Sonucunda şuan yaşamıyordu.

Tüm bunların yanı sıra San bebekken, annesini isteyen, ağlayan o küçük bebeği, Yuta birçok kez o susturmaya, iyi hissettirmeye çabalamıştı. Kendisi bir fahişenin çocuğu olduğu için iki yaşında saraya getirildiğinde onunla kimse şefkatle ilgilenmemisti. Babası kral olsa da annesi bir fahişeydi. Henüz on iki yaşında bir çocuk olmasına rağmen San'a bu kendisine hiçbir zaman verilmeyen şevkati vermeye çalışıyordu.

Odada gezinirken bebeğin sırtını okşuyordu. Bebeğin nefes alışverişi düzene girdiğinde uyuduğunu anladı.
"Neyse ki baban kadar inatçı değilsin."
Uyuyan bebeği beşiğe koyarken söyledi.

San'ın dönmesi için sabırsızlanıyordu. Saraydan ayrılıp, o saldırıyı düzenleyen İsyancıların peşine düşemediği için içi içini yiyordu.
Fakat imparator gelmeden sarayı terk etmesi uygun olmazdı.



🥺

düşlerim zifiri karanlık • woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin