12✓

1.7K 183 26
                                    


Günler sonra Wooyoung, son birkaç gündür kendini iyi hissetmediği için görevine bir kez daha ara verdi.
Hekimin kendisini muayene etmesine izin verdikten sonra rahatsızlığının sebebini öğrendi. San'ın çocuğuna yaklaşık bir buçuk aydır hamileydi. Johnny, ona artık daha fazla dinlenmesini ve kendisine iyi bakmasını söylemişti.

Wooyoung, içinde başka bir hayat yaşadığı için elbette mutluydu. Yine de kralın onu tahtın varisi olması için bir araç olarak kullandığı gerçeğini göz ardı edemiyordu.

Şimdi ise Yuta'nın odasındaki küçük balkonda karşılıklı otururken iştahsız olsa da bir şeyler yiyordu.
Bebeğin haberini aldığında San'ın odalarına geleceğini biliyordu ve ondan kaçmak istemişti. En iyi yer ise Yuta'nın odasıydı.

"Bundan emin misin Woo? Majesteleri odanıza gittiğinizde seni bulamayınca sinirlenebilir. Hem hekim Johnny, dinlenmeni söylemişti."
Yuta önündeki atıştırmalıklardan Wooyoung'un tabağına koyarken söylendi.

"Şuan onu görmek istemiyorum."
Söyledikten sonra önündeki tabağa daha fazla yemek koymak ile meşgul olan Yuta'ya göz devirdi.
"Hepsini yemeyeceğim, boşuna uğraşma lütfen."

Yuta dudağını büktü ve oturduğu sandalyede geriye yaslandı.
"Artık daha iyi beslenmelisin. Sadece kendinden değil, masum küçücük bir yavru köpekten de sorumlusun."

Wooyoung, bir şey söylemeden başını eğip düz karnına baktı. Bu duruma hala alışamamıştı. İçinde büyüyen bir canlı olduğuna inanamıyordu.

"Ahh! En son bir bebek gördüğümde 13 yaşındaydım! Çok heyecanlıyım. Umarım bebeğini sevmeme izin verirsin Woo~"
Yuta cilveyle söylendi.

Wooyoung şaşkınlık içinde bakışlarını gümüş saçlı omegaya çevirdi.
"Nasıl yani, gercekten o kadar yıl hiç bebek görmedin mi?" Wooyoung onun adına kötü hissetti çünkü masum bebekler çok tatlıydı. Bu dünyadaki en güzel şey onlardı.

Yuta umursamaz bir şekilde omuz silkti ama yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. "On dört yaşımdan beri bu saraydayım, sadece bir kez dışarı çıkabildim. Oda Namjoon'a gezilerinde eşlik ettiğim bir zamandı. Çadırlar ve askerlerden başka bir şey görmedim."

"Ohh.. şimdi yirmi bir yaşındasın. Çok zaman olmuş."
Wooyoung küçük masanın üzerinden uzandı ve gümüş saçlı omeganın ellerini tuttu. Şevkatla onun mavi gözlerine bakarken devam etti.
"En yakın zaman da seni bu saraydan dışarıya çıkaracağım Yuta. Çok eğleneceğiz."

"Çok iyi kalpli ve düşüncelisin Woo~" Oturduğu sandalyeden kalkıp kızıl saçlı omeganın dudağının kenarına masum bir öpücük kondurdu.
Çok belli etmemeye çalışıyordu ama fazla heyecanlanmıştı. Wooyoung'un sözünü tutmasını umuyordu.
Hemen sandalyeye geri oturup keyifle ağzına bir parça kek koydu.

"Eh.. bana hiç önceki hayatından bahsetmedin Yuta. Ama sen benimkini biliyorsun."
Wooyoung, oturduğu sandalyede geriye yaslanırken beklentiyle söyledi.
"Bu bembeyaz ten, gri saçlar, derin mavi gözler.. uzak bir yerlerden gelmiş gibisin. Kendi ülkemdeyken daha önce sana benzeyen birini görmedim."

Yuta elindeki çatalı bıraktı ve kızıl saçlı omeganın sıcacık, yeşil gözlerine baktı. "Evet, doğduğum topraklar senin memleketine çok uzaklarda. Kuzey'in doğu tarafından bir yerlerden geldim sanırım. Çok hatırlamıyorum, küçüktüm."

Hikayesini Wooyoung'a anlatmak ve onu üzmek istemiyordu. Çünkü kıymetli arkadaşı, konumundan ve San ile olan evliliğinden şikayet ediyordu sürekli. Yuta onu anlıyordu, omega prensin saf ve kırılgan kalbi böyle şeyleri kaldıracak kadar güçlü değildi. Ama kendi hikâyesini duyduğunda, onun büyük bir yıkıma uğrayacağını düşündüğü için hiç bahsini açmamıştı. Küçük, güzel omega bütün herkesin kendisi gibi iyilik dolu olacağını düşünecek kadar saftı.

"Çok bir şey yok aslında. Sayısını tam hatırlamıyorum, beş yada altı kardeşim vardı. Babam artık bizi besleyemediği için aralarında işe yaramayacak kadar küçük olduğumdan ve birde güzel olduğum için çok para vereceklerini düşünerek beni sattı."

Wooyoung'un boğazına bir yumru yerleşirken kirpiklerini kırpıştırdı ve arkadaşını dinlemeye devam etti.
Onu bölmek istemedi.

"Yedi yaşındaydım. Beni köyümden alıp götüren köle taciri adam ile çok kalmadım. Sadece bir gemi ile uzun bir yolculuk hatırlıyorum. O adam beni bir geneleve sattı. Umm.. güzel olduğum için en çok parayı orda vereceklerini düşünmüştü."

Wooyoung daha fazla bekleyemedi ve atıldı. "Bu korkunç! Henüz yedi yaşındaydın!"

Yuta, kızıl saçlı omeganın rahatlatmak için gülümsedi ve yeniden onun elini tuttu.
"Orada dokuz yaşına kadar ayak işlerini yaptım. Daha sonra ise on üç yaşıma kadar eğitim gördüm. Müşterileri nasıl mutlu edebileceğimizi ve haneye para kazandırabileceğimi öğretiyorlardı."

"Şanslıydım ve on dört yaşıma girmek üzereyken saraya götürüldüm. O evde bir sene çalışmak bile hayatımda tecrübe ettiğim en korkunç şeydi. Ailemin yanında, açlıktan ölmek üzereyken bile daha mutluydum."

Wooyoung'un gözleri yaşlarla dolmuştu. Bunu fark eden gümüş saçlı omega hızlıca oturduğu sandalyeden kalktı ve ona sarıldı. Geriye çekilip kalçalarını yemek masasının kenarına dayadı.

"Hey! En güzel yerine geliyordum! Sarayda temizlik işleriyle uğraşıyordum ve karnım güzelce doyuyordu. Üç yıl sonra da prens Namjoon ile tanıştım. O bana çok değer verdi ve beni sevdi."
Namjoon'dan bahsederken gözleri ışıl ışıldı.

Konuşması bittiğinde küçük ellerini uzatıp Wooyoung'un göz yaşlarını sildi.
"Ve şimdi de sen varsın. Tanıştığım en saf ve iyi kalpli insansın Woo."

"Çok üzgünüm Yuta, başına tüm bunlar geldiği için. İnsanlar çok acımasız ve zorba."

"Sana ne dedim, artık hepsi geçti ve burada çok güzel bir hayatım var. Sen varsın, San bana iyi bakılmasını sağlıyor. Umm.. Namjoon'u öldürdüğü için benden sorumlu olduğunu düşünüyor sanırım."

Wooyoung öfkeyle çıkıştı.
"Yapmalı!"

Gümüş saçlı omega kıkırdadı ve Wooyoung'un gözlerini kapatan bir tutam kızıl saçı kulağının arkasına itti.

"Çok tatlısın Woo. Ama lütfen bebeğini düşün şu tabağındakileri bitir artık."
Kendi sandalyesine oturmak için hareketlenirken söylendi.

düşlerim zifiri karanlık • woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin