Final olmasına çok az kaldı.
Ben buyayı hiç sevmedim. Sayay odama dönmek istiyoyum."
Taeyong, bakışlarını kılıç, bıçak, yay ve benzeri savaş silahlarıyla talim yapan askerlerin üzerinde gezdirdi. Çoğunluk alfaydı az sayıda beta da bulunuyordu.Yunho başını küçük prense çevirdi ve somurtkan sevimli suratına baktı. Kızıl saçları, yeşil gözleriyle tıpkı imparatorluğun değerli omegasına benziyordu. Wooyoung.. o Yunho'nun neredeyse 8 yıllık, kısa hayatı boyunca gördüğü en güzel şeydi.
"Ama majestelerinden bunun için izin almaya çok çabaladık Taeyong. Emin misin?"Taeyong başını geriye atıp aşağıdan sinirli bir şekilde çocuk alfaya baktı. "Çok sıkıcı!"
"Tamam sinirlenme hemen. Sen gidebilirsin o halde ben burda kalacağım."
Yunho elindeki küçük, tahta kılıcı havaya kaldırıp söyledi.Taeyong sinirle küçük ayaklarından birini yere vurdu.
"Hayıy! Çiçek bahçesinde çay içeceyiz."Biraz ileri de küçük ikiliyi dinleyen Mingi araya girmeye karar verdi.
"Tamam.. şimdi bahçeye gidin."
Mingi boyunu onlarla biraz daha orantılayabilmek için yere, dizleri üzerine çöktü.
"Taeyong öğle uykusuna yattığında, seninle saraydan dışarı çıkabiliriz Yunho. Ne dersin?"Yunho çok mutlu olmasa da kabul ettiğini göstermek için başıyla Mingi'yi onayladı. Taeyong ile uğraşmak istemiyordu. O küçük.. şımarık bebek ağladığında asla susmuyordu. Herkese krallığın, babasından sonraki yöneticisi olacağını, Yunho'nun da kendisinin alfası olacağını söylüyordu.
Yunho, omegaların tahta geçemeyeceğini duymuştu. Taeyong sadece hayal kuruyordu.
"Ama geyi getiy!"
Taeyong neşeyle Yunho'nun elini tuttu ve onu çekiştirdi.
Johnny ve Seonghwa, bir keresinde Yunho'yu iki ay kadar götürmüşlerdi. Küçük prens üzüntüsünden hastalanmıştı.
Ama Mingi amcasına güveniyordu.~~~~~~~
San, ikiz bebeklerinin beşiğinin başında durmuş uyuyan iki küçük bedeni seyrediyordu.
Yoğun bir gün geçirmişti. Odaya döndüğünde ise ağlayan iki bebekle karşılaşmış, onları uyuyana kadar epey uğraşmıştı."Hyunjin'in, kardeşinin elini ısırdığına ve yaraladığına inanamıyorum. Kime çekmiş bu çocuk."
San kaşları çatılırken söyledi.Wooyoung kıkırdadı ve San'a yaklaşıp ona arkasından sarıldı.
"Acaba kim? Ben olmadığıma eminim. Hmm.."San başını çevirdi ve eşinin güzel yüzüne baktı.
"Yani ne demek istiyorsun?"Wooyoung zarif ellerini, San'ın göğsünden aşağıya indirdi ve kasıklarında durdu.
"Um.. bana birini hatırlatıyor ama.."Wooyoung arkasına dönüp Wooyoung'u peluş kalçalarından kavradı ve yukarı kaldırdı. Bacaklarını beline doladıktan sonra yatağa yürüdü. Dizleri yatağa değdiğinde, kucağındaki omegayı döşeğin üzerine bıraktı.
"Tekrar düşün bakalım belki yanılmışsındır."Eğilip dudağını küçük olanın yumuşak yanağına bastırdı. Burnunu saçlarına saldırdı ve kokusunu içine çekti.
"Seni özledim. Odamıza gidelim, bebeklerle başka biri ilgilensin."Wooyoung yeniden kıkırdadı.
"Hani çok yorgundun.""Ama şimdi değilim."
"Peki... Odamıza gidelim ama benim istediğim gibi yapacağız."
Wooyoung küçük olanın belini sıktı ve huysuzlandı. "Çok seksi oluyorsun kabul etmeliyim ama senin küçük oyunlarına karşı sabredebilecek havamda mıyım bilemiyorum güzelim."
Kasıklarını, Wooyoung'un uyluklarına bastırırken söyleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim zifiri karanlık • woosan
FanfictionHerkes San'ı bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.