Broken, Isak Danielson
Vedalardan Bir Buket, Perdenin Ardındakiler
🕸️Acının gebe olduğu yıllarda büyümüştüm. Daha anne karnına düştüğüm an çizilen kaderim sanki benim için çizilmemişti. Bir şeyleri anlamaya başladığım gün büyük bir eksikliğin tadına bakmıştım. Ben sevginin ne hissettirdiğini anladığım an sevgisizliği de tatmıştım. Küçücük bir çocuğun anladığı tek sevgisizliğin yemeklere, renklere veya çizgi filmlere karşı olması gerekirken ben babamın sevgisizliğini tatmışım. O sevgisizlik benim ruhuma açılan ilk yara olmuştu. Babamın beni sevmediğini anladığım andan itibaren yaptığım her şeyi o beni sevsin diye yapmıştım.
Ama o, beni hiç sevmedi.
Daha küçücük bir çocukken salonun bir köşesinde gizlenir Alkan'ın sırf babam istedi diye zorla aldığı piyano derslerini merakla izler ve sadece bakarak bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Bir gün salonun boş olduğu bir an sessizce piyanonun başın geçmiş ve tuşlara dokunmak istemiştim. Minik parmaklarım tuşlara değdiği ilk an yüzümde kocaman bir sırıtış olmuştu. Tuşlara basarak öylesine bir ritim oluşturmuşken babam salona girmişti.
Parmaklarım anında durmuş babamın gözlerine büyük bir heyecanla bakmaya başlamıştım. Olmayacağını bile bile benimle gurur duyacağını düşünmüştüm. Kaşlarını çatarak bana doğru yürürken benimle gurur duymadığını anlamıştım. Bana doğru attığı öfkeli adımları, yüzündeki ifadesi ve piyanonun kapağını parmaklarımın üzerine sertçe kapatırken bir an bile tereddüt etmeyişi zihnimde çok berraktı. Sözleri de öyle.
"Oğlumu kıskanmaktan vazgeç küçük fare."
Bana tiksinirmiş gibi bakarak söylemişti bunu. Sanki karşısında kendi kızı değil de gerçekten bir fare varmış gibi bakıyordu bana. Benim babam bana hep öyle bakardı. Onun kaşları bana bakarken hep çatıktı. Onun içi bana karşı hep öfke doluydu. Alkan'ı kıskanırdım evet. Ama onun başarılarına karşı değildi bu kıskançlığım. Babamın ona olan sevgisineydi. Onunla gururlanmasınaydı. Sadece bir kerecik bana da ona baktığı gibi bakmasını, onunla gururlandığı gibi benimle de gururlanmasını istemiştim.
Ama olmamıştı.
Şimdi eski evimi, yaşayamadığım çocukluğumun babam tarafından cayır cayır yakıldığı evimi izliyordum. Ben o evin içindeyken de tıpkı şu an olduğu gibi dışarıdaydım zaten. Eve bir misafir gelmediği sürece babamla aynı masaya oturmazdım bile. Evdeki görevlilerle mutfakta yerdim yemeğimi. Arkamı dönüp evden uzaklaşırken acı geçmişimi de arkamda bırakmak istedim. Sessiz çığlıklarımı, içime akıttığım gözyaşlarımı, sustuğum haykırışlarımı geride bırakmak istedim. Ama bu olmazdı. Geçmiş geride bırakılmazdı.
Ben geçmişime tutsaktım.
Uçuşan düşüncelerimi yakalamaya çalışarak ama bunu başaramayarak uzunca yürümüş sonunda evimin oradaki parkın oraya gelmiştim. Amacım buradan geçip gitmekti ama banka oturmuş ağlayan ufaklığı görünce adımlarım durdu. Başını eğdiği için kahve saçları yüzünün çoğunu örtmüştü ancak sarsılan omuzlarından dolayı ağladığını anlayabiliyordum. Ona doğru yürüdüğüm sırada bir sigara yaktım ve o an başını kaldırıp saçlarını geriye attı ve göz göze geldik. Gözleri ve burnunun ucu kızarmıştı. Ses çıkarmadan yanına oturdum ve gözlerimi karşıya dikip öylece bekledim. Ona sormazdım ama onun anlatacağını hissediyordum.
"Okuldaki bazı kızlar seni örnek alıyor" ağlamaktan çatallaşmış sesiyle konuştuğunda sigaramdan derin bir nefes çekiyordum. "Ama yanlış alıyorlar" ellerinin tersiyle gözyaşlarını silip kahverengi gözlerini gözlerime dikti. "Sen bir hatası olmayana bir şey yapmazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM YILDIZI
Teen FictionO parlıyordu, o bütün bu karanlığın içinde bile parlayabiliyordu. Onun için hiçbir tanım bulamıyordum ama bulmuştum, o bir cehennem yıldızıydı... Benim yıldızımdı.