Deli Kızım Uyan, Levent Yüksel
Nefes Bile Almadan, Redd🕸️
Barlas Gökduman'dan
Adımlarım hızlıydı, ne zaman ona gidiyor olsam hızlı adımlar atardım. Onu göreceğim zaman içimde saçma, çocuksu bir heyecan olurdu. Konu o olduğunda, bana gülümsediğinde kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Annemin beni evde tek başıma bırakmadan öncesinde, heyecan dolu olan o çocuk halim gibi.
Sınıfının önünde durduğumda omzumu duvara yasladım ve düşündüm. O da, beni göreceği zaman içinde çocuksu bir heyecan hissediyor muydu? Düşüncem kaşlarımın çatılmasına neden oldu, o hiç heyecanlı bir çocukluk geçirmemişti ki. Onun çocukluğunda yaşadığı huzurlu anlar ailesinden uzaktaydı ve bunları hatırlayamayacak kadar küçüktü o zamanlar. Zaten bir çocuk annesi olmadan hiç bir şeyi tam yaşayamazdı.
Annesiz bir çocuğun tüm duyguları eksik kalırdı.
Teneffüs zili çaldığında sınıfın kapısı açıldı, önce öğretmen hemen ardından da bir kaç kişi çıktı ama ne Belda ne de diğerleri sınıftan çıkmadı. Sınıfın içine girdim, Beliz başını sıraya koymuş uyuyordu, Ömer ise Beliz'i izliyordu. Ama Belda yoktu. Yanlarına yaklaşıp "Belda nerede?" diye sorduğumda Ömer geldiğimi fark ederek gözlerini bana çevirdi. "Senin yanında değil mi?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. "Sabahtan beri evdeydim, onu almaya geldim" ceplerimi kurcaladım ama telefonumu bulamayınca "telefonunu versene benimkini bulamıyorum" dedim.
"Ne zamandır bulamıyorsun" diye sorarken telefonunu elime bırakmıştı. "Bilmem."
"Belda senden aldığı mesajdan sonra dersten çıktı Barlas."
"Ben ona mesaj atmadım."
"Telefon sıranın üzerindeydi, bodrum katta olduğunu yazmıştın."
Telefonu sıranın üzerine atıp hızla sınıftan çıktığımda onların da peşimden geldiğini biliyordum. Karşıma çıkan insanlara çarparak koridoru aştıktan sonra hızlı adımlarla merdivenleri indim ve bodrum kata ilerledim. Merdivenin son basamağını indiğimde tavanda kara zorla yanan ampul söndü. İçimdeki çocuksu heyecan da o ışıkla söndü ve yerini korkuya bıraktı.
Nefes aldığım her saniyeyi onun için endişelenerek geçiriyordum, ona bir şey olması düşüncesi beni bitiriyordu.
"Ayrılalım" dedim ve sağ tarafa doğru ilerlemeye başladım. Sesimi duysun diye adını bağırırken hislerimin beni yönlendirmesiyle ilerliyordum. Gördüğüm ilk kapıyı açmaya çalıştığımda arkasında bir şeylerin olduğunu hissettim. Kapıyı biraz daha itip aralıktan baktığımda yerde yatan Belda'yı gördüm.
Yerde, kanlar içinde yatan Belda'yı.
Kapıyı iterek içeri girdim ve kendimi yanına attım. Başını tutup yerden kaldırdığımda dikkatimi çeken ilk şey soluk teniydi. Çok kan vardı, her yerde kan vardı. Elimi karnına bastırdım, kulaklarım çınlıyordu. Sanki bir patlamada kalmıştım, kalbim patlamıştı sanki. Onu kucağıma alırken "Ömer" diye bağırdım. "Ömer, siktir burada." Onu kucaklayıp ayağa kalktığımda beyaz sweatim kanına bulanmıştı bile. Odadan dışarı fırladığımda Ömer'i gördüm. "Ömer çok kan" dedim kekeleyerek. Bu onu ilk kanlar içinde görüşüm değildi. Ama bu, çok fazlaydı.
"Yukarı, arabaya hemen."
Hızlı adımlarla bodrumu terk ettiğimizde karşılaştığımız her öğrencinin şok içinde bize baktığını, bazılarının çığlık attığını duydum. "Susun lan" diye bağırdığımda boğazımdaki damarların parçalanacağını düşünmüştüm. Kucağımda kanlar içindeydi ne nefesini duymak için sessizliğe ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM YILDIZI
Teen FictionO parlıyordu, o bütün bu karanlığın içinde bile parlayabiliyordu. Onun için hiçbir tanım bulamıyordum ama bulmuştum, o bir cehennem yıldızıydı... Benim yıldızımdı.