Your Grace, NF
Sign Of the Times, Harry Styles〄
Elis Çengel
Yaşadığı hayatı bir başkasına borçlu olduğunda, o hayata dört elle sarılırmış insan. Belki de bu yüzdendir; yaşadığım her şeye rağmen hala yaşamak için çabalamam, artık intihar düşüncesini aklımdan silmem ve geleceğe dair planlar kurmam.
Uyuşturucu komasına girdiğim o gecede, beni öldüresiye döven adamların elinden kurtardığında bana; yaşayacaksın, demişti ve bende yaşamıştım. Onun için, kendi ellerimle gömdüğüm kardeşim için ve en son kendim için.
Suzan ablanın sesiz ağlayışlarına daha fazla dayanamadığımda yerimden kalktım ve salondan çıkarak üst kata ilerledim, Uraz'ın odasının kapısını açıp içeri girdim ve sırtımı kapattığım kapıya yasladım. Uraz'ın çocukluğunu geçirdiği odaya baktım, yatağı aynı Belda'nın yatağı gibi odanın ortasında duruyordu. Elbise dolabı kapının hemen yanındaki duvara yaslıydı, yatağın diğer yanında orman manzarasına bakan camı vardı. Bu yatakta oturup güneş doğana kadar bu camdan karanlık ormanı izlediğini biliyordum, yatağının karşısındaki çalışma masasında saatlerce oturup bizim asla anlamadığımız işlerle ilgilendiğini bildiğim gibi.
Sonunda derin bir nefes vererek yatağa ilerledim ve yatağın yanındaki abajuru açtım, kısık ışık odayı aydınlattığında onu gördüm. Yüz üstü bir şekilde yatakta yatıyordu, yüzü bana dönüktü. Elimi alnına koyup ateşi var mı diye baktım, fazla değildi sıkıntı çıkarmazdı bu kadar ateş. Sonrasında sırtındaki bandajı açarak yarasına baktım, iltihap kapmamıştı, o günün aksine şu an tertemizdi.
Ancak serumu bitmişti, yatağın diğer tarafına geçip serumunu değiştirdikten sonra yine biraz önceki yere geçtim ve yatağa oturdum. Yanına uzanıp elimi yanağına uzattım "uyandığında duyacakların seni mutlu etmeyecek" yanağını okşadım "çok öfkeleneceksin" alnına gelen saçları geri çektim.
"Artık uyan, annen daha fazla ağlamasın" ona biraz daha yaklaştım "gözlerime bakmana ihtiyacım var uyan lütfen" ama uyanmadı. Üç gündür olduğu gibi bir kez bile gözlerini açmadan yatmaya devam etti ama ben belki uyanır diye belki de bir saat boyunca orada onu izledim. Sonunda yataktan kalktığımda yorgunluktan başım dönüyordu, biraz uyumaya ihtiyacım vardı ama o uyanmadan uyumak zordu.
Odadan çıktığımda karşımda Semina'yı görmeyi beklemiyordum o da beni görmeyi beklemiyor olacak ki korkuyla bir adım geri gitti. Kapıyı arkamdan kapatırken "bir şey mi arıyordun?" diye sordum, gözleri gözlerime dokundu ve başını aşağı yukarı salladı. "Ömer, Beliz'i merak etti ona bakmaya geldim" yalan söylemiyordu. "Çocukların odasında" tekrar başını sallayıp oraya doğru gittiğinde "Semina" dedim ve bu durup bana bakmasını sağladı.
"Sana düşman değilim" kaşlarını çatarak bana döndü "ilk tanıştığımızda sana çok farklı bir yüzümü gösterdim biliyorum ama ben o insan değilim" kollarını göğsünde bağladığında konuşmaya devam ettim. "O zamanki davranışlarımın kendimce haklı nedenleri var ama seninle bunları paylaşmayacağım yine de benden çekindiğinin farkındayım" gözlerini kaçırdı "ama sana benden zarar gelmez merak etme."
"Gelmeyeceğini biliyorum ve sende şunu bil, ona aşık değilim. Bu senin için bir anlam taşıyor mu bilmiyorum ama aşık olduğum kişi o değil, kafa karışıklığım oldu ama sonunda çözdüm." Bir süre sustuktan sonra "zor olmalı" dediğinde kaşlarımı çattım "sevgilin o haldeyken kafayı yemeden o kurşunu içinden çıkarmak."
O gün onu içeri taşıdıklarında hiç vakit kaybetmeden kurşunu içinden çıkarmış ve yarasını dikebilmiştim, Basri abiden aldığım kanla ona kanda vermiştim. Ama yarası iltihap kapmaya başladığında kafayı yemiştim yine de soğuk kanlı kalabilmiştim. Neyse ki Ömer ben onun içinden kurşunu çıkartırken doktoru arayıp yerimizi haber vermişti, doktor gelmişti ve ondan sonrasında her şey düzelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM YILDIZI
किशोर उपन्यासO parlıyordu, o bütün bu karanlığın içinde bile parlayabiliyordu. Onun için hiçbir tanım bulamıyordum ama bulmuştum, o bir cehennem yıldızıydı... Benim yıldızımdı.