Falling Apart, Michael Schulte
Amour Perdu, Francine Leblanc🕸️
Üzerimdeki çiçekli elbiseyi savurarak etrafımda döndüm ve gözlerim annemin gözleri ile buluştu. Yatağımın ucunda oturmuş büyük bir gülümseme ama hüzünlü gözlerle bakıyordu bana, onun gözlerinde hüzün hep vardı asla uyumazdı. Belki bu yaşımda bunu anlamam biraz tuhaf bir durumdu ancak aynı hüzün benim gözlerimde de olduğu için anlayabiliyordum. Koşarak yanına gittim ve boynuna sarıldım "çok teşekkür ederim anneciğim" annem beni kollarının arasına alıp saçlarımı öptü "aynı dedemin aldıkları gibi."
"Beğenmiş olman beni çok mutlu etti."
Annem biraz geri çekilip yanağımı okşadı "sana böyle elbiseler çok yakışıyor" göz ucuyla koltukta oturan Alkan'a baktı ve sonra gözlerini yine bana çevirdi. O söylemeden ne söylemek istediğini anladım ve başımı salladım "ama babamın bunu görmemesi lazım, biliyorum." Annemin gözlerindeki hüzün büyüdü o sırada Alkan koltuktan kalkarak yanıma geldi ve kollarımı tutup beni kendine çevirdi. "Babamın bunu görmesi sorun olmayacak, bu gece bununla yemek ye."
"Hayır, o zaman beni yine oraya kapatır."
"Kapatmayacak, sana söz veriyorum."
"O sana kızmadığı için böyle söylüyorsun ama bana kızıyor, bana hep kızıyor."
Alkan'ın elleri yanaklarımı kavradı ve mavi gözlerini gözlerime dikti "benim aldığımı, giymeni benim istediğimi söyleyeceğim" dişlerimi sıktım. Aslında söylediği şeyin ne kadar canımı yaktığının farkında değildi. Sırf o aldığı, o istediği için babamın bana kızmayacağından bahsetmesi, fazlasıyla küçük düşürücüydü.
"Babam bu gece sana kızmayacak."
"Söz mü?"
"Abi sözü."
O gecenin, o sözün acısını hala hissedebiliyordum, kahve kupasını tutan sol elimin üzerine bir iz kalmamıştı ancak ne zaman baksam orada küçük delikler varmış gibi hissederdim. O deliklerden sızan kanı ve kokusunu hissederdim. Bazı sözler, bazı yeminler acı verirdi, o gece bunu öğrenmiştim. Ve bir de, kendinle ilgili olmayan hiçbir konuda söz vermemem gerektiğini, verilen sözlere inanmamayı da.
Kahve kupalarını orta sehpaya bırakırken gözlerim Barlas'ı aradı, etrafta yoktu ve yukarıdan gelen bir su sesi de olmadığına göre orada da değildi. Ömer koşarak evden çıktıktan sonra bizimkiler de yavaş yavaş dağılmıştı ama Uraz çıkmadan önce Ömer'in birazdan geleceğini söyleyerek gözlerimin içine bakmıştı.
Gözlerim alt kata inen merdivenlere takılınca kaşlarım istemsizce çatıldı, oraya inmiş olamazdı, oraya inmemeliydi. Bardakları orta sehpaya bırakıp hızlı adımlarla alt kata inen merdivenlere ilerledim ve basamakları hızla indim.
Odanın kapısı aralıktı ve tavandaki loş ışık yanıyordu. Yutkunarak aralık duran kapıyı ittim. Gözlerim hızla odayı turladı ve odanın arka tarafında elindeki kutuyla birlikte yere oturmuş olan Barlas'ı buldu. Adımlarımı ona yönelttiğimde yeşil gözlerini kaldırarak bana baktı. Beni gördü ama elindeki kutuyu bırakmadı. Yanına ulaştığımda dizlerimin üzerine çöktüm ve elindeki kutuyu aldım. Diğer elinde bir resim tutuyordu.
O resimde bir kadın vardı, saçlarına taktığı papatya tacıyla bir ağacın önünde oturuyor ve elindeki kitaba gülümseyerek bakıyordu. O kadın benim annemdi. Kameranın arkasında duran ve onu çeken ise küçük bir kızdı, o küçük kız bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM YILDIZI
Teen FictionO parlıyordu, o bütün bu karanlığın içinde bile parlayabiliyordu. Onun için hiçbir tanım bulamıyordum ama bulmuştum, o bir cehennem yıldızıydı... Benim yıldızımdı.