To Bid You Farewell, Opeth
Sar Bu Şehri, Canozan🕸
Gözlerimin üzerine örttüğüm siyah örtüler vardı. Çürüdüğünü düşündüğüm kalbimi de bu siyah örtülerin içinde saklamıştım. Kimse bir kalbim olduğunu düşünmemişti bile. Babama rağmen, dik durmuş asla gözyaşı dökmemiştim. Ama şimdi yanaklarım kuru olsa da gözlerimden süzülen yaşlar vardı. Gözlerim sanki kurumuştu ama ben hala delicesine ağlamak, ağlayarak ölmek istiyordum. Evet, ölmenin bir kaçış yolu olmadığını, kendini öldüren insanların korkak olduğunu düşünen ben artık ölmek istiyordum.
Her seferinde daha fazla ne olabilir ki diye düşünürken her seferinde daha da ızdırap dolusunu yaşamak mıydı benim kaderim?
Rüzgar yanaklarımda kuruyan gözyaşlarıma çarptığında ağır adımlarla bahçede yürüyordum, babam gitmişti. Artık aldığım nefes fazla geliyordu ciğerlerime oysaki nefes aldığımı dahi hissetmiyordum.
"Belda" Uraz'ın sesini duyduğumda yere eğdiğim başımı kaldırdım ve koşarak bana geldiğini gördüm, sabah koşusundan dönüyordu ve büyük ihtimalle babamın arabasını görmüştü. "İyi misin?" elleri kollarımı kavradı ve yüzüme baktı, içim cayır cayır yanıyordu ama gözlerim öyle boştu ki bu onu endişelendirdi.
"Bembeyaz olmuşsun, bir şey mi yaptı sana?"
Sol elimi kaldırdığımda bakışları elime indi ve elimdeki fotoğrafı gördü, kollarımı bırakıp fotoğrafı aldığında kaşları hızla çatıldı. İşaret parmağımla fotoğrafa dokundum "Güneş" dedim dalgalı saçları olan kadını gösterirken sonrasında ise parmağımı düz saçlı kadına uzattım "Yıldız."
"Bu ne demek?" kekeliyordu, Uraz asla kekelemezdi ama şu an ne olduğunu asla anlamıyordu. "Cinayetlerim" gözlerini fotoğraftan ayırıp bana baktı "annem ve ikizi" dudaklarım titremeye başladığında gözlerimi kapattım "beni doğuran ve büyüten."
"Anlamıyorum."
Gözlerimi açıp gözlerine baktığımda gözlerimin dolu olduğunu biliyordum "dedemler eminim anlayacaktır" fotoğrafı elinden aldığım gibi yanından geçip yürümeye başladım, peşimdeydi. Sonunda eve vardığımda dedemi ve Basri abiyi arka bahçede kahvelerini içerken gördüm, beni ilk gören Basri abi oldu. Ayağa kalkacak gibi olduğunda "otur" dedim "ben bir şeyler duydum ve keşke o an oturmuş olsaydım diyorum, siz oturun lütfen."
Fotoğrafı masaya, ikisinin de görebileceği bir yere bıraktım "bunu biliyor muydunuz?" dedem fotoğrafa bakmaya devam ederken Basri abi anlamayan gözlerle bana baktı. "Annemin bir ikizi varmış Yıldız, yurt dışında geçirdiği bir kazada kaybetmiş hayatını, benim doğduğum sıralarda."
"Evet" dedi dedem "bunu biliyoruz elbette" gerçeği bilmiyorlardı, benden bir şey saklamamışlardı. "Bildikleriniz yanlışmış" Alkan'ın bahçeye çıktığını gördüğümde gülümsedim "sende gel ve hayatımızın gerçeğini öğren Alkan."
"Neler oluyor?"
"Otur lütfen" elimle sandalyeyi gösterdiğimde sessizce oturdu "sende Uraz, otur." Uraz dudaklarının arasından derin bir nefes verdikten sonra Basri abinin karşısına oturdu. "Yıldız" dedim parmağımı düz saçlı kadının üzerine koyarken "annemizin ikizi" parmağımı kaydırarak diğer kadını gösterdim "Güneş, annemiz."
"Ne anlatmak istiyorsun?"
"Güneş" dedim parmağımı fotoğrafa bastırmaya devam ederken "bizi doğuran ve ben doğana kadar seni büyüten" Alkan gözlerimin içine baktı "beni doğururken öldü" ölüm sessizliği bütün evi sardı. Susan sadece bizdik ama sanki kuşlar, rüzgardan sallanan ağaçlar, gökyüzü bile durdu sanki. "Yıldız" dedim tekrar diğer kadını gösterip "annemizin yerine geçip seni büyüten, ben büyürken yanımda olan ve o harabede ölen kadın" gözyaşlarım tekrar akmaya başladığında birkaç dakika susmak zorunda kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM YILDIZI
Teen FictionO parlıyordu, o bütün bu karanlığın içinde bile parlayabiliyordu. Onun için hiçbir tanım bulamıyordum ama bulmuştum, o bir cehennem yıldızıydı... Benim yıldızımdı.