BEŞİNCİ BÖLÜM

94 18 67
                                    




   Zifiri karanlığın içinde duyularım yavaşça keskinleşirken tüm zihnimi esir almış kaybolmuşluk hissini yok saymaya çalıştım. Kendimi rahat bıraktığımda ilk belirgin şey kokuydu. Aynı anda hem ormanın ferahlatıcı hatırasını anımsatıyor, hem de dokunduğum her şey elimin altında ufalanırcasına kül oluyordu. Derinlerimde bundan zevk aldım. Böylesine insanın içine işleyen, hafif sarhoşluk hissi veren bir kokuya daha önce hiç rastlamamıştım.

   Kör gibi hissetmemek için uğraş vererek çevremde dönüp çıkış yolu ararken, biraz ileride çok ufak bir ışık huzmesi gördüm. Ona doğru yürüdüm. Yaklaştıkça büyüyen ışık kaynaklarının yanan mumlar olduğunu gördüm. Üzerinde durdukları toprak haricinde fazla bir yeri aydınlattıkları söylenemezdi. Hafif esen rüzgar hepsini aynı yöne savurduğunda, üzerimdeki elbisenin farkına vardım. Geniş ve uzundu. Ayak bileklerime kadar uzanan kumaş yumuşak ve ipinceydi.

   İçimi saran panik dalgası adımlarımı hızlandırdı. Neredeyse koşacak hıza ulaşmamla bir şeye takılıp düşmem bir oldu. Yere kapaklandım. Ellerim arasındaki toprak ıslattı. Çamur kıvamında toprağı üstüme silip, takıldığım şey her neyse emekleyerek onu yeniden bulmaya çalıştım. Ellerim henüz toprağın ememediği bir sıvıya denk geldiğinde, durdum. İçimi titreten bu his nefeslerimi sıklaştırırken parmaklarımı burnuma götürdüm. O ana kadar nasıl fark edemediğimi anlamadığım ağır kan kokusu yüzüme hücum ettiğinde kalçamın üstüne oturup geri geri gitmeye başladım.

   Ta ki bir diğerine çarpana kadar.

   Kendimi ayağa kalkmaya zorladım. Kulakları sağır eden çıtırtı sesleri bir anda başladı ve onlara gözleri kör eden alevler eşlik etti. Artık her yer güneş doğmuş kadar aydınlıktı. Her detayı göz önüne seren aydınlık yüzlerce cesedin üzerine doğru parlıyordu. Kan her yerdeydi. Uzun süredir yağmur yağmamış gibi görünen yerde toprağı ıslatan şey kandı. Vücut parçaları her yerden sarkıyordu. Bir düzine evin bulunduğu, terk edilmiş, belki de katledilmiş yer hala yanıyordu. Seçebileceğim hiçbir şey göremedim. Burayı tanımıyordum. Çevrede su veya orman yoktu. Her yer biraz engebeli taştan oluşan açık bir alandan ibaretti ve genel olarak kırmızı, buraya hakim olan tek renkti.

   Derisi yüzülmüş bazı cesetlerin arasında çocuklar, yaşlılar gördüğümde çığlık atmak istedim ama sesim hiç varolmamışçasına ulaşılamaz geliyordu. Uzaklaşmak isteyerek koştum. Düşe kalka ilerliyordum ama bitmiyordu. Hala gözün görebildiği her yer ölümle çevriliydi.

   Bir kelime kulağıma fısıldandığında onu anlamadım ama geldiği tarafı biliyordum. Nedenini açıklayamayacağım bir güç beni küçük bir barakaya yönlendirdi. Küçük ve alevler içindeydi. Durup düşünemiyor, ayaklarıma söz geçiremiyordum. Bir çeşit trans gibiydi. Kapıya ulaştığımda evin tavanını kaplamış siyah bir duman havada daireler çizerken, onun ateşle bir ilgisi olmadığını hemen anlamıştım. Fısıltı buradan geliyordu. Başımı indirip zeminden biraz yukarıda uzanan kadını gördüğümde ona yaklaştım. Beyaz elbisesi yere değiyordu. Kanla kaplanan gövdesinden yere, birkaç damla aktığında tepki vermedi. Kendinde değildi. Belki de ölmüştü.

   Birden nefesimi kesen acı parçalanma hissi uyandırıyordu. Dayanılamaz bir hale geldiğinde dizlerimin üstüne çöktüm. Üzerimdeki elbisenin beyaz olduğunu göğsümden yayılan kan ile kaplandığında fark ettim. Aynı elbiseydi. Kafam hızla kadına çevrilirken fiziksel acının sınırını geçtim. Ruhumun, kemiklerini kırarak özgür kalması gibiydi.

   Havada süzülen kadın bendim. Ben ölüyordum...

   Kendime umutsuzca hamle yaptığımda görünmez bir duvara tosladım. Sırtımı duvara yasladım ve aynı anda iki kez ölmenin hissini yaşadım. İçimdeki iplerin tek tek koptuğunu hissettim. Bir anda üçüncü bir ben olmuştum. Ben o kopan parçaydım ve bedenlerime git gide yukarıdan bakıyordum. Fiziksel bir bağlayıcım kalmamıştı. Neredeyse süzülüyordum. Acı yoktu ve çok hafiftim. Farkındalık beni hızlı bir şekilde sardığında gideceğim yerden geri dönüşün olmadığını biliyordum. Tüm acıları kabul edip kendime uzanmaya çalıştım ama ellerim yoktu.

QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve KüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin