Aaron beni bırakıp gittikten sonra ona bakınmıştım ama ortalıkta yoktu. Gözlerindeki duyguların hayaleti ise beni uzun bir süre rahat bırakacak gibi değildi. Neredeyse peşinden koşacak olmama ramak kalmıştı. Şimdi bile yapmadığıma pişman olduğum anlar oluyordu ve yerimde duramıyordum.
Eve gelir gelmez üzerimdeki paçavradan kurtulup yıkanmıştım. Suda geçirdiğim süre beni rahatlatmayınca aceleyle giyinip kendimle tek kalmamak için herkesin hazırlanmasına yardım etmiştim.
Benim, üzerimdeki avcı takımından başka hiçbir şeyim yoktu ve tabii silahlarım. Kendi kıyafetlerim ve pelerinim mahvolmuştu. Tera bunları bana verdiğinde, Toprak Şehrinin garip kıyafetlerinden kurtulduğuma o kadar mutlu olmuştum ki botları giyerken yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Altımdaki, normal siyah bir tayttı ama üstümdeki özellikle hoşuma gitmişti. Dikimi çok özenliydi. Hiçbir yerimi kasmıyor, dahası hareket etmeyi kolaylaştırıyordu. Omuzlarında hafif bir demir plaka vardı. Tam ortasından başlayıp göğüs arasından kalbimin üzerine kadar kaplayan ikinci plaka ise istemeden mührü koruyordu. Pelerinim neredeyse hiç kullanılmamış gibi yeniydi.
Tamamen hazırlandığımda derin bir nefes aldım. Vayne'in beni çağıran sesine gittiğimde herkes toplanmıştı.
Aaron hariç herkes. Endişeleniyordum. Kendime görünmez bir tokat geçirdim.
Vayne'in güller açan suratı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Diğerleri de çekimser bir mutluluk içindeydiler. Gözlerim, bundan iyi bir şey çıkmayacağını bilerek kısıldılar.
-"Neler oluyor?" dedim kuşkuyla. Vayne kafasını masumca yana yatırdı.
-"Yola çıkmadan önce bize yiyecek bir şeyler hazırlamak istersin diye düşündüm." dedi mutfak tezgahını üstten üstten işaret ederek.
Normal bir şekilde istese bunu yapacağımı biliyordu ama özellikle damarıma basarak beni çıldırtmak dışında bir amacı yoktu. Girdiğimiz iddiayı neredeyse unutmuştum.
-"Tabi." dedim. Sinirimi bozmasına izin vermeyecektim.
Tezgaha gidip kalan tüm malzemeleri çıkarttım. Her şeyi değerlendirmeye çalışarak bir sürü sandviç hazırladım. Vayne hemen arkamda masanın ucuna oturmuş bana talimat yağdırıyordu. Neyin hangi sırayla olması gerektiği, ne kadar olması gerektiği. Bir noktaya kadar dayandım. Ta ki ekmeğinin kenarlarını kesmemi isteyene kadar.
Ellerini dayadığı masaya hızlıca dönüp, iki parmağının arasına elimde tuttuğum bıçağı geçirirken parmaklarını çekmedi.
-"Bunu hak ettin." dedi Tera sırıtarak.
-"Açıkçası parmağını keseceğini düşünmüştüm." dedi Zayde uzandığı koltukta gerinirken.
-"Hala bitmiş sayılmaz." diyen Kane dış kapının yanında duvara yaslanmış hevesle bizi izliyordu. Yapmamı umduğu belliydi.
-"Bu iyi günü olmalı." dedi Max ağzındaki elmayı çiğnerken ciddiyetle.
-"Alerjin olan her hangi bir şey var mı, Vayne?" diye sorarken gerçekten ilgiliydim. Her ne ise gidip bulup gelecektim. Sözüm sözdü.
-"Aslına bakarsan evet." dedi düşünür gibi. "Mızıkçılar beni bayağı hazımsız yapar." Dişlerimi sıktım.
-İstediklerimi yapacaksın dedin. İşkencelerime katlanacaksın demedin.
-"Tamam. İşkencelerime katlanmanı istiyorum o halde." dedi Vayne omzunu silkerek. Üzerine eğildim.
-"Seni..." Kapı açıldı. Aaron herkese hızlıca bir bakış attıktan sonra, cidden mi diyen gözlerini bize çevirdi. Daha doğrusu masaya saplı duran bıçağa. Sonra boşvermiş gibi kafasını salladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/334906911-288-k110430.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve Küller
FantasyThe Wattys 2023 Yarı Finalisti TAMAMLANDI Toprağın şifalı elleri, derinlerinde sakladıklarından, Suyun yol gösterici berraklığı, yıkımlarının izlerinden, Havanın özgür fısıltıları, tutsak ettiklerinden ve Ateşin aydın ışığı, mahkum ettiği karanlığın...